28 Ekim 2008 Salı

Köktürk Yazıtlarının Türk Kültür, Medeniyeti ve edebiyatı açısından önemi belirten bir yazı

GÖK-TÜRK (ORHUN) YAZITLARI Türk tarihinin belli bir dönemini hikaye ettikten başka bilinen en eski Türk yazısının ve bilhassa Türk dil ve edebiyatının çok önemli belgesi olan Gök-Türk (Kök-Türk) yazıtları, Doğuda
Çin sınırlarında yaşamış Çin Halk Cumhuriyeti, yüzölçümü itibariyle dünyanın üçüncü, nüfus itibariyle en büyük ülke. Güney Doğu Asya'da yer alır. Yüzölçüm 'dir. Başkenti Pekin olan ülkenin resmi dili Çince, para birimi Yuan'dır. Doğusunda Güney Kore, kuzeydoğusunda ve kuzeybatısında Rusya, kuzeyde Moğolistan, güneybatıda Afganistan ve Pakistan, güneyde Hindistan, Nepal, Butan, Birmanya Laos ve Kuzey Vietnam, doğusunda ise Büyük Okyanus ile çevrilidir.
Türklerin en önemli eserleridir. Bunlar Orhun ırmağının eski yatağı yakınlarında Koço-Çaydam adlı göl civarında dikilmiş anıtlar üzerindeki yazıtlar (kitabeler) dir.
niyeti ve edebiyatı açısından önemi belirten bir yazı

Read more…

sagu ve koşukun benzerlikleriyle farklılıkları

KOŞUK: yıgıtlık,ask,doğa guzellıklerını dıle getıren şiirlerdir.Çogunlukla 7'li veya 11'li hece ölçüsüyle söylenmiştir.uyak düzeni aaab/cccb/dddb biçimindedir. SIĞIR denen av törenlerinde ve şölenlerde söylenmıstır.

SAGU: ölen birinin ardından hissedilen ve yaşanan acının dile getirildiği şiirlerdir.nazım birimi,ölçüsü ve uyak düzni koşuk gibidir.bunlar "yuğ" denen ölüm törenlerinde söylenmiştir

arasındaki fark:
sagular kederli yaslı üzüntülü şiirlerdir.ölen kişinin arkasından yakılan ağıttır konusu.
kosuğun konusu ask sewgi tabiat güzelliklerini konu edinir.

Read more…

özgürlük teması işleyen nesir ve nazım örnekleri

NAZIM

Özgür olmalı.

Özgür olmalı ruhum,
Doru tayın yelesine çarpan,
şakacı rüzğarın estiğince.

Özgür olmalı duygularım,
kanat çırpan bulutların,
gökte köpüren beyazınca.

Özgür olmalı sevdam,
Yağmurdan sonra açılan,
gökkuşağının renklerince.

Özgür olmalı ufkum,
Deryada uzaklaşıp giden,
buharlının dumanınca.

Özgür olmalı dilim,
Gecenin ortasına çakan,
şimşeklerin özgürlüğünce.

Read more…

batı etkisindeki türk edebiyatını oluşturan tarihi olaylar ve farklı uygarlıkların bu dönem edebiyatı üzerindeki etkileri

BATI ETKİSİNDEKİ TÜRK EDEBİYATI

Osmanlı Devleti’nin siyasi, askeri ve ekonomik açıdan Avrupa’nın gerisinde kalması devlet büyüklerini bazı tedbirler almaya zorlamış, bu alanlarda Avrupa’nın nasıl geliştiğinin öğrenilmesi için bazı gençler oraya eğitime gönderilmişti. Avrupa’ya, özellikle Fransa’ya giden gençler oradaki edebiyata hayran kalmış ve dönüşlerinde, gördükleri yenilikleri Türk edebiyatında uygulamaya başlamışlardır.
Değişiklikler önce siyasi alanda görülmüş ve 1839 yılında Gülhane Hatt-ı Hümayunu ilan edilmiştir. Bu fermanın en önemli yönü “insan haklarının korunacağını” garanti altına almasıydı. Bundan sonra değişmeler birbirini izlemiş, özellikle 1860'tan sonra artık geri dönülmez bir yol açılmıştır. Sonuçta belli dönemler halinde günümüze kadar süren yeni bir edebiyat başlamıştır. Bu dönemleri şu şekilde sıralayabiliriz:
A- Tanzimat Dönemi
B- Servet-i Fünun Dönemi
C- Fecr-i Ati Dönemi
D- Milli Edebiyat Dönemi
E- Cumhuriyet Dönemi

Read more…

Türk kültürü ve medeniyeti konusunda yazılmış metinler

---> Türk'lerde kültür ve medeniyet <---

Türk cemiyetinin temeli aile idi. Evlenen kız veya erkek, ailesinden kendi hissesine düşenleri alarak ayrı ev kurardı. Aileden sonraki en büyük sosyal birlik Uruk (sülâle) idi. Uruk veya soylar toplamına ise boy denirdi. Boyların kendilerine ait toprakları, başlarında boy beyleri bulunur, boy beylerini ise aile ve uruk temsilcileri seçerdi.

Boylar birleşerek siyasî bir birlik haline gelirse, buna "budun" denirdi. Budunun başına geçen kimseye "han" adı verilirdi. Birden fazla budun bir merkezden idare edilirse, buna "il" denilmekteydi ki, bugünkü "devlet" teriminin karşılığıdır.

Türklerin en belirgin özelliklerinden biri, kuvvetli bir teşkilâtçılık yeteneğine sahip olmalarıdır. Yaşadıkları hayat da onları hürriyete, istiklâle alıştırdığı için, hiçbir zaman devletsiz olmamışlardır. Gerçekten Türklerin 2500 yıllık tarihlerinde, devletsiz kaldıkları, yani istiklâllerini kaybettikleri bir devre rastlanmaz. Dünyada daima bir veya birkaç Türk devleti bulunmuştur. Türklerde istiklâle verilen değer, bazı tarihî kayıtlarda görülmektedir. M.Ö. 58'de cereyan eden bir hâdise dolayısıyle, Çin yıllığı, Hun devlet meclisinde yapılan şu konuşmayı nakleder:

"Bizim için tâbiiyet yüz kızartıcıdır. Atalarımızdan toprakla birlikte devraldığımız istiklâlimizi, Çin ile uzlaşmak pahasına feda edemeyiz. Mücadele edecek savaşçılarımız halâ mevcutken, devletimizi korumalıyız."

Orhun Kitabelerinde ise, istiklâl elden gittikten sonraki durum için: "Beğ olmaya lâyık oğlun kul, hâtun olmaya lâyık kızın cariye" olduğundan yakınan Bilge Kağan, Türk devlet ve istiklâlinin devamına inancını şu sözlerle ifade etmiştir: "Yukarıda gök çökmedikçe, altta yer delinmedikçe, Türk budununun ilini, töresini kim bozabilir."

Read more…

islamiyetin kabulu ile türk toplumunda görülen kültürel değişim

islamiyetin kabulu ile türk toplumunda görülen kültürel değişim

Türk İslam Toplumlarında, kültürel hayat, islam kültür çevresinin etkisi altında gelişti. Türklerin bu çevreye girmeleri onların her alanda ilerlemesine ve yükselmesine sebep oldu. Türk düşüncesi, bir yandan tarihi gelişimini devam ettirirken diğer yandan İslam düşüncesi ve felsefesiyle bütünleşti. Bu toplumların hayat tarzlarında islamın yüce ve ebedi ilkelerine, esaslarına ve kurallarına uyum sağlayacak değişmeler meydana geldi. Hukuk düzenleri "Şerri" esaslara ve "Törelere" göre yeniden kuruldu, düzenlendi. Arap ve Fars dil ve kültürlerinin baskısına rağmen, Türk dili korundu. Karamanoğullarının başlattıkları resmi dilin türkçe olması hareketi, bazı olumsuz dönemler dışında devam etti. İslamın koruyuculuğunu üstlenen Türkler, Türk tasavvuf düşünce ve eylemleriyle müslümanlığın çağlar boyu gelişmesini ve yönlendiriciliğini sağladılar. Anadolu Türk toplumu oluşturduğu kültür çevresinde, manevi ve maddi kültür hayatını sürekli şekilde güçlendirdi. Kurduğu imparatorluklar o çağların siyasette, sosyal düzen ve sosyal adalette, iktisadi alanda, özellikle bilimde, eğitim ve öğretimde, hukuk hayatında, en medeni ve en ileri devletleri oldular. Osmanlı imparatorluğu kuruluşundan başlayarak, tarihi varlık alanından çekilişine kadar altıyüz yıl boyunca İslam Dünyasının, Türk İslam kültür çevresinin tek temsilcisi oldu. Bir dünya devleti niteliğini koruyarak, kültür hayatını inançlarda, adalette, dilde, musikide, sanat ve estetikte, mimaride, folklörde, eğitim ve öğretimde, sosyal ilişkilerde, diplomasi de özenle güçlendirdi. İnsanlık tarihine sayısız örnekler verdi. Kültür varlığımızın zenginleşmesini sağladı.

Türklerin İslamiyeti Kabulu
Türkler' in İslamiyet' le asıl karşılaşmaları Emevi ordularının Maveraünnehr' e girmesinden sonradır. Türkler sınır boylarında İslam Dini' ni tanıma fırsatı buldukça onu benimsiyorlardı. Fakat ilk Müslüman olan Türk devleti bu bölgede değil, İtil boyunda yaşayan Türkler' in kurmuş oldukları Bulgar Devleti oldu. İtil Bulgarları' nın hükümdarı Almış, Bağdad Abbasi Halifesi' nden din adamı ve askerlik teknolojisi bilen insanlar (kale yapımı için) istemişti. Onuncu Asr' ın başlarında onlara bir Müslüman hey' eti geldi. O sırada Hazar Hanları Museviliği, Uygurlar Mani Dini' ni, Doğu Avrupa' ya giden diğer Türkler ise Hıristiyanlığı kabul etmiş bulunuyorlardı. İtil (Volga) Bulgar devleti ilk Müslüman Türk devleti oldu. Cuma hutbelerinde "Allahım, Bulgar İl-teberini (hükümdar) doğru yola götür" deniyordu. Hükümdar, babası Müslüman olmadığı için onun adını anmak istemedi, onun yerine Abdullah adını kullandılar. Bulgar Türkleri o sırada eski örf ve adetlerini, bazıları İslam' a uymasa da devam ettiriyorlardı, ama İslamiyet konusunda fevkalade samimi idiler; geceler çok kısa olduğu için, sabah namazını kaçırma korkusuyla çok defa hiç uymuyorlardı. Bunlar aynı zamanda Müslüman olmayan komşu Türk ülkelerine karşı gaza yapıyorlardı. Nitekim Başkurt Türkleri o sırada Hıristiyan olacakken, Bulgarlar bunu engellemişti.

Read more…

yunus emrenin bestelenmiş bir ilahisi

Ben yürürüm yana yana
Aşk boyadı beni kana
Ne deliyem ne divane
Gel gör beni aşk neyledi
Gah eserim yeller gibi
Gah tozarım yollar gibi
Gah akarım seller gibi
Gel gör beni aşk neyledi
Akar suların çağlarım
Dertli ciğerim dağlarım
Åz(eyhim anuban ağlarım
Gel gör beni aşk neyledi
Ya elim al kaldır beni
Ya vaslına erdir beni
çok ağlattın güldür beni
Gel gör beni aşk neyledi
Ben yürürüm ilden ile
Åz(eyh anarım dilden dile
Gurbette halım kim bile
Gel gör beni aşk neyledi
Mecnun oluban yürürüm
O yari düşte görürüm
Uyanıp melül olurum
Gel gör beni aşk neyledi
Miskin Yunus biçareyim
Baştan ayağa yareyim
Dost elinde avareyim
Gel gör beni aşk neyled

Read more…

Hakaniye Lehcesi hakkinda kisa bilgi

ESKİ TÜRKÇE DÖNEMİ VE HAKANİYE LEHÇESİ



Hakaniye Lehçesi dendiği zaman akla Kaşgarlı Mahmut'un en çok beğendiği, öyle ki "Kaşgar dili","Kaşgar Türkçesi" olarak da adlandırılan, bir diğer şekilde "Karahanlı Türkçesi" (Karahanlıca)dilinin devirlerinden biri.

Kaşgarlı'nın şivelerle karşılaştırılırken "Türkçe" diye adlandırdığı Hakaniye lehçesi, ilk Türk yazı dilidir.Bu yazı dili devresinden gelen eserlerin büyük kısmı Uygur yazısı ile yazılmış olduğundan bu döneme Uygur dönemi(devri), bu yazı diline de Uygurca denilebilir.
Fakat Türkoloji ve Türk dili öğretiminde Türkçe'nin bu ilk devresi için biz "Eski Türkçe" adlandırmasını yapıyoruz."Eski Türkçe" dönemini incelerken bu dönemin kapsadığı Hakaniye lehçesini ve özelliklerini de inceleyebiliyoruz...


Türkçe'nin ilk devirlerinden olan Eski Türkçe devresi, dilimizin diğer evrelerindeki gelişmelerin kaynağıdır.Kısacası, Türkçemizin bütün şekillerinin kökenine inecek olursak Eski Türkçe dönemini incelemeliyiz.Türkçe'nin ana devresi ve temel yapıları bu dönemde temellenmiştir.

Eski Türkçe döneminde Köktürk yazısı (6.-8. yy.),Uygur Türklerinin kullandığı Uygur Yazısı (8.-13. yy.) ve Müslüman olan Karahanlı Türklerinin Uygur yazısı ile birlikte Arap yazısını da kullanmaya başladıkları Karahanlıca (10.-13. yy.) dediğimiz birbirine çok yakın ağızlarda olan üç yazı dili meydana gelmiştir.Üç ayrı alfabe kullanılmış olmasına rağmen yazı geleneğimizin izleri üçünde de aynı özellikler gösterir.



ERGİN,Muharrem.Türk Dil Bilgisi.
BANGUOĞLU,Tahsin.Türkçenin Grameri.

Read more…

Mesnevi nazim seklinin ozellikleri nelerdir?Mesnevi nazım şekli Türk edebiyatında ilk defa ne zaman kullanılmıştır?

Mesnevi bilindiği gibi Divan Edebiyatı nazım türlerinden biridir. Beyitler halinde yazılır. Her beyit kendi içinde kafiyelidir. Farklı vezinler kullanılmıştır. Konu olarak, destanlar, zaferler, büyük tarihi olaylar, efsaneler gibi halk arasında merakla dinlenecek hikayeler işlenmiştir. Mesnevi bir anlamda hikayedir. Hikayenin şiirleştirilerek anlatılışıdır. Yüzyıllar boyu klasik edebiyatın en büyük eserleri “Mesnevi” tarzında kaleme alınmıştır.

“Hüsn-ü Aşk”, “Vesiletü’n-necat” “Mantıku’t-tayr” gibi eserler, ölümsüz nitelemesini hak edecek kadar yaygınlaşmış, etkisini bugüne kadar devam ettirmiş mesnevilerdir.


Mesnevi nazım şekli Türk edebiyatında ilk defa ne zaman kullanılmıştır?

Read more…

Atatürk`ün Türk dili hakkındaki düsünceleri ve çalısmaları

_______Atatürk ve TDK_______
TDK’nin kurucu ve koruyucu (hami) başkanı Yüce Atatürk, 12 Temmuz 1932 tarihinden itibaren ölünceye dek TDK ile yakından ilgilenmiş; çalışmalarını takip etmiş, bazen Genel Merkez Kurulu ve Terim Kolu toplantılarına başkanlık etmiş, bazen de bazı yönetici ve üyelerle sofrasında uzun uzadıya Kurum çalışmalarını ele almış, yönlendirici uyarılarda, tavsiyelerde bulunmuştur. Bu yazımızda, Atatürk’ün hayatında TDK’nin nasıl yer aldığını, tarih sırasına göre kısaca açıklamaya çalışacağız:
11 Temmuz 1932: I. Türk Tarihi Kurultayı’nda seçilen Türk Tarihi Tetkik Cemiyeti (Türk Tarih Kurumu) Merkez Heyeti üyelerinden Âfet (İnan), Yusuf (Akçura), Sâmih Rifat (Horozcu), Sadri Maksudî (Arsal), Hâmit Zübeyr (Koşay) ve Macar Prof. Zayti Ferenç, Cumhurbaşkanı ve Türk Tarihi Tetkik Cemiyetinin de kurucu ve koruyucu (hami) başkanı Gazi Mustafa Kemal tarafından Çankaya Köşkü’ne davet edilirler. Prof. Clemens Holzmeister’in planını çizdiği yeni köşke henüz taşınılmıştır. Ruşen Eşref (Ünaydın) Bey de köşke davetlidir.

Türk tarihiyle ilgili konular görüşüldükten sonra Gazi, şu soruyu sorar:

“-Dil işlerini düşünme zamanı da gelmiştir. Ne dersiniz?”

Düşüncesinin sevinçle karşılanması üzerine:

“-Öyle ise Türk Tarihi Tetkik Cemiyeti gibi bir de ona kardeş bir dil cemiyeti kuralım. Adı, Türk Dili Tetkik Cemiyeti olsun” demiş.

O akşam, Gazi’nin önerisiyle Sâmih Rifat Bey Başkan, Ruşen Eşref Bey Umumi Kâtip (genel yazman) olurlar. Ruşen Eşref Bey''in önerisi üzerine de Yakup Kadri (Karaosmanoğlu) ve Celâl Sahir (Erozan) Beyler de kurucu üyeliklere uygun görülürler. Ertesi gün, kuruluş izninin alınması kararlaştırılır.

Read more…

GÜNLÜK HAYATTA EN ÇOK KULLANILAN İNGİLİZCE KELİMELER VE ANLAMLARI

WORDS <-----> MEANINGS
abbreviation: <-----> kısaltma
ability: <-----> beceri
able: <-----> becerikli
about: <-----> hakkında
above: <-----> üstünde, -den yukarı
abroad: <-----> yurtdışına
absence: <-----> yokluk
absent: <-----> dalgın
accept: <-----> kabul etmek
acceptable: <-----> kabul edilebilir
accident: <-----> kaza
accidental: <-----> kaza ile olan
according: <-----> e göre
account: <-----> hesap
achive: <-----> başarmak
achivement: <-----> başarı
acid: <-----> asit
across. <-----> karşıda
act: <-----> davranmak
action: <-----> olay
active: <-----> aktif
activity: <-----> aktivite
actor,actress: <-----> aktör, aktris
actual: <-----> gerçek
actually: <-----> aslında, gerçekten
add: <-----> eklemek
addition: <-----> eklenti
additional: <-----> ilave
address: <-----> adres
adjective: <-----> sıfat
admiration: <-----> taktir hayranlık
admire: <-----> hayran olmak
admit: <-----> içeri almak,kabul etmek
adult: <-----> yetişkin
advanced: <-----> gelişmiş, ileri
advantage: <-----> avantaj
adventure: <-----> macera
adverb: <-----> zarf
advertise: <-----> ilan vermek
advertisement: <-----> reklam ilanı
advice: <-----> tavsiye
advise: <-----> danışman
affair: <-----> mesele
affect: <-----> etkilemek
afford: <-----> gücü yetmek
afraid: <-----> korkmak
after: <-----> sonra
afternoon: <-----> öğleden sonra
afterwards: <-----> daha sonra, sonradan
again: <-----> tekrar
against: <-----> karşıda
age: <-----> yaş
ago: <-----> önce
agree: <-----> razı olmak, anlaşmak
agreement: <-----> anlaşma
ahead: <-----> ileride, öne doğru
aim: <-----> amaç, hedef
air: <-----> hava
aircraft: <-----> uçak
airport: <-----> hava limanı
alcohol: <-----> alkol
alive: <-----> yaşayan
all: <-----> hepsi
allow: <-----> izin vermek
almost: <-----> hemen hemen
alone: <-----> yalnız
along: <-----> boyunca
alphabet: <-----> alfabe
already: <-----> zaten
also: <-----> ayrıca
although: <-----> e rağmen
always: <-----> her zaman
among: <-----> arasına
amount: <-----> tutar
amuse: <-----> eğlendirmek
amusement: <-----> eğlence
amusing: <-----> eğlenceli
an: <-----> bir
ancient: <-----> antik, eski
and: <-----> ve
anger: <-----> sinir
angle: <-----> melek
angry: <-----> sinirli
animal: <-----> hayvan
announce: <-----> ilan etmek
annoy: <-----> rahatsız etmek
annoying: <-----> rahatsız edici
another: <-----> diğer
answer: <-----> cevap
anxiety: <-----> tasa, kaygı
anxious: <-----> endişeli, kaygılı
any: <-----> hiç
anyone: <-----> herhangi biri
anything: <-----> herhangi bir şey
anywhere: <-----> herhangi biyer
apart: <-----> ayrı
apartment: <-----> apartman
appaer: <-----> gözükmek
appaerance: <----->
apple: <-----> elma
aproval: <----->
approve: <-----> onaylamak
area: <-----> meydan
argue: <-----> tartışmak
arguement: <-----> münakaşa
arm: <-----> kol
army: <-----> ordu
around: <-----> etraf
arrange: <-----> planlamak
arrangement: <-----> düzenleme
arrival: <-----> geliş, varış
arrive: <-----> varmak, ulaşmak
art: <-----> sanat
article: <-----> makale
artificial: <-----> yapay
as: <-----> gibi
as opposed to: <-----> tersi anlamı
ashamed: <-----> utanmış
ask: <-----> sormak
asleep: <-----> uykuda
association: <-----> kurum, ilişki, çağrışım
at: <-----> de da
atom: <-----> atom
attack: <-----> saldırı
attempt: <-----> girişim
attend: <-----> uğraşmak
attention: <-----> dikkat
attitude: <-----> davranış
attract: <-----> cezbetmek
attractive: <-----> çekici
authority: <-----> uzman kimse
autumn: <-----> sonbahar
available: <-----> hazır, meşkul değil
average: <-----> avaraj
avoid: <-----> kaçınmak, sakınmak
awake: <-----> uyanık
away: <-----> uzağa
awkward: <-----> uygunsuz, zor
<-----> LETTER B
baby: <-----> bebek
back: <-----> geri
background: <-----> geri taraf
backward: <-----> geri kalmış
bad: <-----> kötü
bag: <-----> yatak
bake: <-----> fırında pişirmek
balance: <-----> ayar
ball: <-----> top
band: <-----> bando
bank: <-----> banka
bar: <-----> bar
base: <-----> üs,taban,kurmak,dayanmak
basic: <-----> kolay
basket: <-----> çöp kutusu
bath: <-----> banyo
battle: <-----> savaş
be: <-----> olmak
beach: <-----> sahil, pilaj
beak: <-----> gaga
beam: <-----> yaymak, gülümsemek,ışın
bean: <-----> fasulye
bear: <-----> ayı
beat: <-----> vurmak,karıştırmak,tempo
beautiful: <-----> güzel
beauty: <-----> güzellik
because: <-----> çünkü
become: <-----> dönüşmek
bed: <-----> yatak
beer: <-----> bira
before: <-----> önca
begin: <-----> başalamak
begining: <-----> başlangıç
behave: <-----> davranmak
behaviour: <-----> davranış
behind: <-----> arkasında, gerisinde
belief: <-----> inanç
believe: <-----> inanmak
bell: <-----> zil
belong: <-----> ait olmak
below: <-----> aşağıda, altında
belt: <-----> kemer
bend: <-----> eğmek, bükmek
beneath: <-----> altında
beside: <-----> yanına
best: <-----> en iyisi
better: <-----> daha iyi
between: <-----> arasında
beyond: <-----> ötede, ileride, - den sonra
bicycle: <-----> bisiklet
big: <-----> büyük
bill: <-----> hesap, kanun tasarısı
bird: <-----> kuş
birth: <-----> doğmak
bit: <-----> biraz, bir parça
bite: <-----> ısırmak
bitter: <-----> acı, üzücü
black: <-----> siyah
blade: <-----> bıçak
blame: <-----> sorumluluk, suçlu tutmak
blind: <-----> kör
block: <-----> blok
blood: <-----> kan
blow: <-----> üflemek
blue: <-----> mavi
board: <-----> tahta
boat: <-----> bot, sal
body: <-----> vücud
boil: <-----> yağ
bomb: <-----> bomba, patlamak
bone: <-----> kemik
book: <-----> kitap
boot: <-----> bot, tekmelemek
border: <-----> sınır
bored: <-----> sıkılmış
boring: <-----> sıkıcı
born: <-----> doğmuş
borrow: <-----> ödünç almak
both: <-----> ikiside
bottle: <-----> şişe
bottom: <-----> kıç
bowl: <-----> kase, tas
box: <-----> kutu
boy: <-----> erkek çocuk
brain: <-----> beyin
branch: <-----> şube, dal
brave: <-----> cesur
bread: <-----> ekmek
break: <-----> ara, mola, tenefüs
breakfast: <-----> kahvaltı
breast: <-----> meme
breath: <-----> nefes
breathe: <-----> nefes almak
breed: <-----> üretmek, beslemek
brick: <-----> tuğla
bridge: <-----> köprü
bright: <-----> parlak
bring: <-----> getirmek
broad: <-----> geniş
broadcast: <-----> radyo yayını
brother: <-----> erkek kardeş
brown: <-----> kahverengi
brush: <-----> fırçalamak
build: <-----> inşa etmek
building: <-----> bina
bullet: <-----> mermi
burn: <-----> yanmak
brust: <-----> vahşi
bury: <-----> gömmek
bus: <-----> otobüs
bush: <-----> çalı
business: <-----> mühendis
busy: <-----> meşgul
but: <-----> ama
butter: <-----> tereyağı
button: <-----> buton, düğme
buy: <-----> satın almak
by: <-----> ile,-e kadar yakınında
<-----> LETTER C
cake: <-----> kek
calculate: <-----> heaplamak
call: <-----> çağırmak, seslenmek
calm: <-----> sakin olmak
camera: <-----> fotğraf makinası
camp: <-----> kamp kurmak
can: <-----> e bilmek
cap: <-----> kep
capital: <-----> başkent
car: <-----> araba
card: <-----> kart
care: <-----> bakım, umursamak
careful: <-----> dikkatli
careless: <-----> dikkatsiz
carrige: <-----> havuç
carry: <-----> taşımak
case: <-----> kutu,durum
castle: <-----> kale
cat: <-----> kedi
catch: <-----> yakalamak
catlle: <-----> sığır
cause: <-----> neden olmak
ceiling: <-----> tavan
celebrate: <-----> bayram
cell: <-----> satmak
central: <-----> merkezi
centre: <-----> merkez
century: <-----> yüzyıl
ceremony: <-----> tören
certain: <-----> kesin

Read more…

Blogspot Açıldı

Arkadaşlar okuldan 28 ekim salı yani bugün geldim ve google a girdim..birşey arıyordum bi blogspot sitesi çıktı tesadüfen girdim.vede ne göreyim Blogspot açılmış..Bundan sonra kapanmaması dileğiyle Herkese başarılar..

Read more…

22 Ekim 2008 Çarşamba

Türkcell'den Her Yöne Bir Kontör Kampanyası

Türkcell Kaydol Kampanyası

Türkcell'in kampanyaları hızla devam ediyor. Yeni kampanyada da kontörlü hat sahipleri için gerçekten güzellik yapmışlar.


Kampanya Detayları

15 Nisan’a kadar 5544’e KAYIT yazıp gönderin ardından en az 100 kontör yükleyin, , 30 gün boyunca yurt içi her yöne dakikası sadece 1 kontöre konuşun.
  • Kampanya 1 – 15 Nisan tarihleri arasında geçerlidir.
  • Kampanyaya katılmak için KAYIT yazıp 5544’e kayıt mesajı atmak ve kayıt olduktan sonra tek seferde en az 100 kontör yüklemek gerekmektedir.
  • Her yöne 1 kontöre konuşma teklifiniz tanımlandığında size kısa mesajla bilgilendirme yapılacaktır.
  • Bilgilendirme mesajını aldıktan sonra teklifin geçerlilik süresi 30 gündür.
  • 1 – 15 Nisan tarihleri arasında bir kez kayıt olduktan tekrar kayıt olmaya gerek yoktur.
  • Kayıt olmuş aboneler için kampanyamız kontör yükleme şartıyla Haziran sonuna kadar devam edecektir.
  • 30 gün sonra yurt içi her yöne dakikası sadece 1 kontöre konuşma hakkı kaybolur.
  • Kampanyaya katılacak kişi sayısı sınırlıdır.
  • Kampanya bireysel hazır kart kullanıcıları için geçerlidir.
Kampanya ile ilgili Türkcell'in Sayfasındaki açıklamaya Buradan ulaşabilirsiniz... Acele edin kampanya belirli kişi ile sınırlandırılmış. Ben bu yazıyı yazarken mesaj attım kayıt oldum onay mesajımda geldi. Hadi bakalım sizlerde deneyin şansınızı....

Read more…

Gizli Numara Kapatma Kodları

1 Ocak tarihinden itibaren zorunlu olarak hayata geçirilen Gizli Numara Engelleme Servisi sayesinde isteyen aboneler gizli numaralardan gelen çağrıları telefonlarını açmadan engelleyebiliyorlar. Bunun için yapmanız gereken küçük bir ayar var. Bu ayar her operatöre göre değişiyor. Servis ücretsiz olarak sunuluyor.Sony Ericsson P1i

Avea aboneleri:
Avea aboneleri hatlarını gizli numaraya kapatmak için cep telefonlarından *253#’yi tuşlayıp arama tuşuna basmaları yeterli. Servisi iptal etmek ve gizli numaradan gelen aramaları kabul etmek için #253#’ü tuşlayıp arama tuşuna basmanız yeterli oluyor. Bu işlemler sadece bir kereye mahsus yapılıyor. Her arama için tekrar tekrar ayarlamak gerekmiyor. Bu işlemi isterseniz Avea Web İşlemleri menüsünden de yapabilirsiniz.

Turkcell aboneleri:
Turkcell aboneleri hatlarını gizli numaraya kapatmak için cep telefonlarından *253#’yi tuşlayıp arama tuşuna basmaları yeterli. Servisi iptal etmek ve gizli numaradan gelen aramaları kabul etmek için #253#’ü tuşlayıp arama tuşuna basmanız yeterli oluyor. Bu işlemler sadece bir kereye mahsus yapılıyor. Her arama için tekrar tekrar ayarlamak gerekmiyor. Bu işlemi isterseniz Turkcell Online İşlem Merkezi’nden de yapabilirsiniz.

Vodafone aboneleri:
Vodafone aboneleri hatlarını gizli numaraya kapatmak için cep telefonlarının mesaj kısmına My Vodafone şifrelerini yazıp bir boşluk bıraktıktan sonra GIZLI AC yazarak 7048’e göndermeniz yeterli. Servisi kapatmak için ise şifrenizi yazıp boşluk bıraktıktan sonra GIZLI KAPAT yazarak 7048’e göndermeniz gerekiyor. İsterseniz bu işlemi My Vodafone’dan da yapabilirsiniz.

Mobilize Bilgi
Cep telefonunuzun sağlığınıza verdiği zararı en aza indirmek için telefon görüşmelerinizi mümkün olduğu kadar kısa tutun. Bu şekilde beyninize uygulanan radyasyon miktarı ve süresi azalacaktır. Eğer mümkünse kısa mesaj göndermeyi tercih ediniz.

Bu Makalenin Orjinaline Aşağıdaki Linkten Ulaşabilirsiniz...

Kaynak: Mobiletişim | Ahmet Selman Özdemir

Read more…

21 Ekim 2008 Salı

Keçiboynuzu (Harnup) Pekmezi - Faydaları

Faydaları:

* Kalsiyum bakımından çok zengindir (sütün 3 katı)

* İçindeki E vitamini sayesinde; öksürüğe, gribe, kemik erimesine ve kansızlığa iyi gelir

* Balgam söktürür,göğsü yumuşatır,bronşları açar, sigara tiryakileri için faydalıdır ve nefes darlığına oldukça etkilidir.

(Alerjik nefes darlığı çekenlere ısrarla keçiboynuzu pekmezi tavsiye edilir.)

* Yüksek ham selüloz etkisi ile bağırsak rahatsızlıklarına ve gastrite etkilidir.

Mide ve bağırsak gazlarını dışarı atarak mide şişkinliğini giderir .

Bağırsak kurdu, tenya, solucan gibi bağırsak parazitlerini temizler.

Mideye kuvvet verir.

Read more…

Tövbe Duası

AFFINA GELDİM...

Yâ Rab! Hâlimi görüyorsun,
Yoksulluğumu biliyorsun.
Gizli niyazımı duyuyorsun.
Beni Sen'den ümit kesenlere katma,
Kusuruma bakma,
Daha fazla bekletme, ümitsizliğe atma.
Rahmetine güvenim tamdır.
Gönlümdeki aşk ateşini yandır,
Beni muhabbetine kandır,
Sevgini eksik etme gönlümüzden..

Senin azametin Önünde boyun eğdim,
Dize geldim, secdeye kapandım,
Beni gufranına boğ,
Azabından esirge.

Allah ım!
Dünyâdan sıyrılıp huzuruna gelirken beni,
Kelime-i Tevhit i unutturma.
Senin nârın da hoş, nurun da hoştur.
Senin rahmetinden ümit kesmek ne boştur.

Rabbim!
Malların ve oğulların fayda vermediği
O, korkunç günde senin affına nail olmak isterim,
Bana affın yeter,
Beni ve bütün kardeşlerimi lütfunla bağışla.
Amin.

Read more…

Eurovision'a Kim Katılmalı?

Sizce bu sene eurovisionda bizi kim temsil etmeli? İşte yazılanlar..

54. Eurovision Şarkı Yarışması, 2009 yılının mayıs ayında Rusya’nın başkenti Moskova’da yapılacak.

Milliyet Cafe'den Ali Eyüboğlu'nun haberine göre, Eurovision’a sekiz ay kala, bu müzik organizasyonunda Türkiye’yi kimin temsil etmesi gerektiğinin gündeme getirilmesi ve ortaya atılan isimlerin tartışılması güzel bir şey. Türkiye’deki Eurovision fanlarının kurduğu eurovision-turkey.com’un “2009 Eurovision için temsilcimiz kim olmalı?” anketi başlatması da güzel. Dün, bu ankete bir göz attım.

O saate kadar siteye girip, bu ankete katılanların sayısı 2.348’di ve buna göre 863 kişinin oyunu alan Hayko Cepkin yüzde 36.75 ile birinci, 850 kişinin oy attığı Hadise yüzde 36.20 ile ikinci sıradaydı. Aradan geçen sürede sonuçlar çoktan değişmiştir ama dün itibarıyla ankette Grup Hepsi üçüncü, Hande Yener dördüncü sıradaydı. İster eurovision-turkey.com’da olsun, ister başka bir ortamda, bu oylamaların kanaat oluş-turmadan başka bir önemi yok.

Çünkü bu konudaki nihai kararı verecek olan TRT Genel Müdürü İbrahim Şahin.

Eurovision fan’larının gösterdiği adayların dışında, TRT’den Eurovision için teklif aldığını önce iddia eden, ardından TRT’den yalanlama gelince topu menajerlerine atan şarkıcılar da olmadı değil. İbrahim Şahin hangi kriterleri dikkate alarak 54. Eurovision Şarkı Yarışması’nda Türkiye’yi temsil edecek şarkıcıya karar verecek bilmiyorum.

Read more…

24 KASIM (ÖĞRETMENLER GÜNÜ) ORATORYOSU

24 KASIM ÖĞRETMEN OROTORYOSU
Sarı gelin fon müziği(1dk)
Konuşma başlar:
() Trablusgarp ve Balkan Savaşları’nın hemen ardından Birinci Dünya Savaşı patlak verir. Bu savaşa biz de İttifak Devletlerinin yanında katılırız. Cepheler açılır. Özellikle Çanakkale‘de ordularımız bir tarih yazar. Çanakkale’nin geçilmezliğini bütün dünyaya gösterirler.
“Çanakkale İçinde”(MÜZİK)
()Birinci Dünya Savaşı’nda Çanakkale’de geçit vermediğimiz yedi düvel, İttifak Devletleri arasında yer aldığımız için bizi de yenik sayar.30Ekim 1918 Mondros’ta Ateşkes imzalanır.
İhsan Özgen’in müziği(Koca Arap Zeybeği)-[ışık hafif karartılacak]
() “Kara kara bulutlar çöreklenmiş üstümüze,
Kartal yuvalarına yarasalar tünemişti,
Tutsak etmişti özgürlüğü sömürgeci dünya.

TOPLU-EĞİLMEYEN BAŞLARI EĞECEKLERDİ.
() Önce güneşi kör ettiler
Sonra karanlık karargâh kurdu tepemize,
Üşüştü akbabalar birer ikişer.

TOPLU-GÜZEL YURDUMUZU İŞGAL ETTİLER.
—Müzik devam edecek-[ışık açılır]

Read more…

Sevgili Öğretmenim - Oratoryo

Boş bir sınıf… Bir öğrenci mikrofondan şiiri okur.
Ben bir öğretmenim
Okulların birinde.
Duymayı, düşünmeyi öğretirim,
Derslerimde…

Bir söz yağmurudur ders dediğin de
İnsan göklerinden rahmet yerine,
Yağar da yağar.
Benim çocuklarım bu bahçelerde,
Bir yağmur altında ıslanmadılar…

Bir yağmur sonrası gelin, seyredin!
Her taraf tepeden tırnağa bahar…
Bulutsuz masmavi dünyalarına
Sevginin, sevincin güneşi dolar!
Zil sesi. Öğrenciler sınıfa dağınık bir biçimde girerler. Gürültüyle sıralarına otururlar. En son sınıfa giren bir kız öğrenci ( Nurcan) öğretmenin masasına bir sap çiçek koyar ve en arka sıradaki yerine oturur. Tekrar zil çalar. Öğretmen sınıfa girer. Öğrenciler ayağa kalkar.

Öğretmen - Günaydın çocuklar!
( Sınıf bir ağızdan) – Günaydın öğretmenim!

(Öğretmen masaya bırakılan çiçeği alır)- Bu çiçeği kim getirdi?

( Sınıf sessizdir. Daha sonra herkes birbirine bakarak sorar)- Yok ben getirmedim.

- Kim getirmiş?

Öğretmen- Mademki getiren kendini göstermek istemiyor, öyle olsun. Açın bakalım ödevlerinizi.

( Arkada oturan Nurcan parmağını ürkekçe kaldırır.)

Öğretmen- Nurcan , ödevini yapmadın mı yoksa? ( Nurcan cevap verecek olur)

Nurcan- Şey öğretmenim… Ben , çiçek…(öğretmen sözünü keser)

Öğretmen- Bahane dinlemek istemiyorum. Ödevini yapmak her öğrencinin başta gelen görevidir.

( Öğretmen ödevlere bakmaya başlar. Altuğ ile Figen’in defterlerini alır ve çocuklara gösterir.)

- Bakın çocuklar! Arkadaşlarınız ödevlerini ne kadar güzel yapmışlar. Yazıları çok güzel. Üstelik dört sayfa yazmışlar. Yedi binlere kadar yazın demiştim. Çoğunuz ödevini eksik yapmış. Ama onlar verdiğim ödevi tam olarak yapmışlar.

( Öğretmen bu sırada Nurcan’ın yanına gelir. Nurcan heyecanla ödevini açar ve öğretmenine bakar. Öğretmen Nurcan’ın ödevine bakmadan geri döner ve yerin oturur. )

- Çocuklar, bundan böyle ödevini eksik yapanlara ceza vereceğim. Arkadaşlarınız Altuğ’la Figen’i alkışlayın bakalım!

( Bütün sınıf arkadaşlarını alkışlar. Bu sırada bütün öğrenciler ve öğretmen hareketsiz kalır. Nurcan ayağa kalkar ve şiiri okur:

2

Nurcan:
Yedi binlere kadar birer birer yazın dedin.
Parmaklarım tutuldu yazmaktan vazgeçmedim.
Defterine baktın Altuğ ile Figen’in
Dokuz yaprak doldurdum, ödevimi görmedin.
Sana çiçek getirdim dikkatini çekmek için,
Her sabah karşıladım bir gülücük görmek için.
Selam durdum en önde bir “ Günaydın” bekledim,
Okan’a gülümsedin, bana selam vermedin.
Seni sevdim öğretmenim, yine de seni sevdim.
(Sınıf canlanır, öğrenciler gürültüyle birbirleriyle konuşurlar. Nurcan uslu uslu yerinde oturur.)

Öğretmen- Çocuklar, susun bakalım. Bugünkü konumuz besinler! Söyleyin bakalım besinler insan vücuduna nasıl faydalar sağlarlar?

( Sınıfta Nurcan’la birlikte üç öğrenci parmak kaldırır. Öğretmen Hasan’a söz verir)

Öğretmen- Hasan sen söyle bakalım.

Hasan- Öğretmenim besinler, vücudumuza çeşitli vitaminler verirler . Böylece bizi hastalıklardan korurlar.

Öğretmen- Aferin Hasan, bu doğru. Başka ?

Aylin- Öğretmenim, besinler bizim büyümemizi sağlar. Ayrıca zekamızı geliştirir.

Öğretmen- Doğru Aylin. ( Bu arada Nurcan’ın parmağı hep havadadır)

Öğretmen- Çocuklar, bizler bütün besinlerden yeterince almalıyız. Onu yemem, bunu yemem dememeliyiz.

( Öğretmen bu arada sırasında uyuklayan Ahmet’e sorar) Söyle bakalım Ahmet, sen kahvaltıda ne yersin?

Ahmet- (Esneyerek) Peynir ekmek öğretmenim.

Öğretmen- Pekiii öğle tatilinde ne yersin?

Ahmet- Peynir ekmek öğretmenim…Annem beslenmeme de peynir ekmek koyuyor. Çünkü peynire para vermiyoruz. Köyden geliyor da…

Öğretmen- Çocuklar sizce aynı yiyecekleri yememiz doğru mu?

( Bütün sınıf bağırır)- Hayır öğretmenim…

Öğretmen- Pekiii, neden? Söyle Ayşe neden?

Ayşe- Şey öğretmenim, sonra peynirimiz biter.

( Bütün sınıf ve öğretmen güler)

Öğretmen- Olur mu kızım, dengeli beslenemeyiz de ondan.
( Ayşe bilmiş bilmiş başını sallar)

Öğretmen- Çocuklar, vitaminler deyince ilk aklımıza gelen besinler sebzeler ve meyvelerdir. Söyleyin bakalım kimler bol sebze yiyor?

( Bütün sınıf parmak kaldırır.)

Öğretmen- Çocuklar, bana kalırsa hepinizin burnu uzadı…( Çocuklar elleriyle burunlarını kontrol eder. Öğretmen gülerek) Hadi bakalım doğru söyleyin... Bu sınıfta en çok sebzeyi kimler yiyor?

( Nurcan ve Selim parmak kaldırır. Öğretmen Selim’in başını okşar)

Öğretmen- Selim, gerçekten de sebze yer misin? Mesela pırasa?

3

Selim- Öğretmenim benim bir annem var, hiç et sevmez ve yemez. Tabii bizim evde yemekleri annem yapar. Valla bütün ev halkı meliyoruz. İşimiz gücümüz yeşillik yemek… Arada patates kızartması, hamburger yesek fena mı olur öğretmenim? Bıraksak yakında yoldaki otları toplayıp pişirir annem.

Öğretmen- Tek yönlü beslenme yanlış derken bunu da kastettim. Sürekli sebze yemek de doğru değil. Vücudumuzun ete de baklagillere de ihtiyacı var.

( Bu arada Nurcan birden bağırır.)

Nurcan- Öğretmenim biz de hep sebze yeriz; çünkü et çok pahalı!

( Bütün sınıf arka sırada oturan Nurcan’a bakar ve kendi aralarında fısıldaşır. Nurcan utanarak önüne bakar ve yerine oturur.)

Öğretmen- Çocuklar özellikle kış aylarında et, süt, yumurta gibi gıdaları daha çok tüketmeliyiz. Eğer tüketmezsek üşürüz ve daha kolay hasta oluruz.

( Öğretmen ve öğrenciler hareketsiz kalır. Nurcan ayağa kalkar ve şiirini okur)
Seni sevdim öğretmenim, yine de seni sevdim.
Oyuncağım olsaydı, inansana verirdim.
Sabah ayazda geldim, buzda karda hep geldim,
Çok üşüdüm öğretmenim,”Üşümüşsün” demedin…
( Nurcan yerine oturur, sınıf yine canlanır)

Öğretmen- Çocuklar, cumhuriyeti ilk kuran kişiler hakkında neler söyleyebiliriz? Biliyorsunuz bu günkü konumuz “Cumhuriyetin Kuruluşu”

Ali- Hepsi ölmüştür öğretmenim! ( Bu söze bütün sınıf güler)

Öğretmen- Aliii! Gene şaklabanlık yapmaya başladın. ( Bu arada Tolga parmak kaldırır.)Söyle Tolga…

Tolga- Onlar bu vatan için ölümü korkmadan göze almış, gece gündüz demeden savaşmış ve bu güzel vatana cumhuriyeti armağan etmiş; başta Atatürk olmak üzere, şerefli Türk büyükleridir öğretmenim! ( Bütün sınıf Tolga’nın bu coşkulu konuşmasını alkışlar.)

Öğretmen – Aferin Tolga, çok güzel açıkladın. Sen de anladın mı Ali?

Ali_ Anladım öğretmenim.

Öğretmen- Peki Ali sana bir soru daha…Vatan nedir?

( Ali şaşkın şaşkın öğretmene bakar. Bütün sınıf kıkırdar)

Ali- Bilmem, yani biliyorum da nasıl anlatacağımı bilmiyorum öğretmenim…
Öğretmen- Sen söyle Elif, vatan nedir?

4

Elif- Vatan anamızdır öğretmenim! Ana kadar kutsal, üzerinde yaşadığımız; uğrunda öleceğimiz topraklardır.

Öğretmen- Aferin Elif, şimdi söyle bakalım Ali, vatan neymiş?

( Ali isteksizce ayağa kalkar)

Ali-Vatan Elif’in anasıymış öğretmenim.
( Bütün sınıf kahkahalar atarak güler. Öğretmen de gülmektedir.)

Öğretmen- Çocuklar, şimdi zil çalacak. Biriniz tahtayı silsin.

( Öğrenciler kalemlerini, defterlerini toplamaya başlarlar. Nurca yerinden fırlar ve tahtayı istekle siler)

( Bütün sınıf yine hareketsiz kalır. Nurcan şiirini okur. Bu kez şiirini öğretmeninin etrafında dolaşarak, ona dokunarak okur.)
Kapılarda bekledim, tahtayı hep ben sildim.
Bazen ayakta kaldım, kimi zaman eğildim.
Gözümden yaşlar aktı, kendi kendime sildim.
Sana yakın olmayı bir ben beceremedim…
Şiir verdin Nalân’a, Zühal’in resmini övdün.
Şule’ ye güven verdin, beni hiç mi sevmedin?
Gücensem de öğretmenim, hiç kızmadan, darılmadan,
Arka sıradaki Nurcan BEN, seni seven NURCAN’IN…
( Gözünden akan yaşları silerken sınıf canlanır. Tam bu sırada öğretmen Nurcan’ın yanına yaklaşır, başını okşar ve ona masasındaki çiçeği uzatır. )

Öğretmen- Çocuklar, ben her gün bu çiçekleri bana Nurcan’ın getirdiğini biliyorum. Ve onu çok seviyorum. En az sizi sevdiğim kadar ya da kendi çocuklarımı… Derslerde başarılı, çalışkan, dürüst bu arkadaşınızı yarın yapacağımız sınıf başkanlığı seçimi için benim adayım olarak belirliyorum. Ne dersiniz?

( Bütün sınıf ayağa kalkar ve hep bir ağızdan haykırır._

Sınıf- Yaşasın yeni başkanımız!( Bu arada Nurcan eliyle yüzünü örter ve sevinçle öğretmenine sarılır. Öğretmen onu kucaklar ve öper. Bütün oyuncular oldukları yerde kalırlar ve alkışlardan sonra seyircinin önüne gelip selam verirler.)

Read more…

Atatürk'ün Babası Ali Rıza Bey

ALİ RIZA EFENDİ’NİN HAYATI


Mustafa Kemal Atatürk, 1881 (Rumi 1296) yılında Selanik’te Koca Kasım Paşa Mahallesi Islahhane Caddesi’nde bugün müze olan üç katlı bir evde dünyaya geldi. Babası o sırada kereste ticareti yapan Ali Rıza Efendi, Annesi Zübeyde Hanım’dır. Baba tarafından dedesi, ilkokul öğretmeni olan Kızıl Hafız Ahmet Efendi; anne tarafından dedesi ise, Sofu-zade (Sofi-zade) Feyzullah Efendi’dir.


Atatürk’ün babası Ali Rıza Efendi, Selanik’te 1839 yılında doğdu. Selanik’te Abdi Hafız Mektebi’nde okuduğunu ve Vakıflar İdaresi’nde “ikinci katip” olarak memuriyet yaptığını bildiğimiz Ali Rıza Efendi, sonradan Rüsumat İdaresi’ne girmiş ve “Gümrük Memurluğu” görevlerinde bulunmuştur.

Ali Rıza Efendi’nin gümrük muhafaza memurluğu görevi, Selanik yakınlarında, Olimpos Dağı eteklerinde bulunan Katerin Kazası’na bağlı Papazköprüsü (Çayağzı)’nde idi. Selanik ile bütün civarının ve hatta İstanbul’un odun ve odunkömürü ihtiyacını temin eden bu bölgede bir kaç yıl görev yaptıktan sonra Rüsumat’tan da ayrılır. Ayrılmasında, bu bölgede asayişin gittikçe bozulması ve Rum çetelerinin devamlı baskınlarla huzuru bozmaları rol oynamıştır. O yıllarda yeni evli olan Ali Rıza Efendi, eşini bu karışık ortamdan kurtarmak istemiştir. Onun buradaki görevinin 1870’lerden itibaren 1880-1881 yıllarına kadar devam ettiği biliniyor. Bu tarihlere göre Ali Rıza Efendi, evlendiği tarihlerde ve Mustafa Kemal doğduğu sıralarda Çayağzı’ndaki bu görevde idi. Nitekim, Zübeyde Hanım, Mustafa Kemal’in doğduğu günlerden bahsederken, “O zamanlar Ali Rıza Efendi’nin memuriyeti Selanik civarında Çayağzı’nda idi, bazı geceler eve gelmiyordu” der.

1935 yılında ele geçirilen ve Ali Rıza Efendi’ye ait olduğu tespit edilen bir fotoğrafla ilgili olarak yapılan araştırmalar sonucu, onun 1876-1877 yıllarında Selanik’teki “Asakir-i Milliye Taburu”nda “Birinci Mülazım”, Üsteğmen rütbesiyle görev yaptığını öğreniyoruz. Mensubu olduğu “Selanik Asakir-i Milliye Taburu” 1876 Osmanlı-Sırp Savaşı’nın başladığı günlerde Şura-yı Devlet Başkanı olan Midhat Paşa’nın teşebbüsleri ile kurulmuş “gönüllü taburlar”dan biridir. Halktan gönüllülerin iştiraki ile orduya yardımcı olacak böyle bir kuvvetin teşkili fikrini ön safta destekleyenler arasında Namık Kemal ile Ziya Paşa da vardır.

İlk hareket İstanbul’da başladıktan sonra, Selanik’te memurlardan ve halktan yazılan gönüllüler “Millet Askeri” adı altında bir tabur kurmak ve savaşa hazırlanabilmek için hükümetten silah istemişlerdir. Başarılı bir eğitim yapan bu taburun İstanbul’a getirilmesinin halkı teşvik edeceği düşünülmüş ve Ali Rıza Efendi’nin de bulunduğu tabur, Orhaniye Zırhlısı ile 24 Aralık 1876’da payitahta varmıştır. Büyük törenle karşılanan tabur, Midhat Paşa önünde resmi geçit yapmış ve Süleymaniye Kışlası’nda misafir edilmiştir. Ali Rıza Efendi bu taburun ikinci bölüğünde Üsteğmendir. Ali Rıza Efendi, Selanik Islahhane Mahallesi’nde, Emir Bostan’da ve Numan Paşa Camii avlusunda “Asakir-i Milliye”ye askeri talimler yaptırmıştır. Bu tabur sonradan II. Abdülhamit tarafından, daha 1877-1878 Osmanlı-Rus Harbi’nin sonucu alınmadan lağvedilmiştir."

Ali Rıza Efendi, 1881’den sonra Rüsumat İdaresi’ndeki görevinden ayrılır. Kereste ticaretine atılır. Atatürk’ün çocukluk arkadaşı ve babasını tanıyan Kütahya Milletvekili Hacı Mehmet Somer’in anlattığına göre, Ali Rıza Efendi’nin kereste ticaretine atılmasında, Çayağzı’nda iken tanıştığı ve iyi paralar kazandıklarını gördüğü tüccarlar etkili olmuştu. Elindeki bir miktar parayı koyarak ve Cafer Efendi ile ortaklık kurarak ticaret hayatına atılan Ali Rıza Efendi, önceleri iyi para kazanıyordu. Fakat sonradan işleri bozuldu. Buna sebep olan da yine haraç isteyen “Rum eşkiyalar” idi. Hacı Mehmet Somer bu durumu şu şekilde anlatıyor:

“Ali Rıza Efendi kereste ticaretine varını yoğunu vermişti. İlk zamanlarda büyük başarılar gösteren bu teşebbüs, Katerin’in ezeli belası olan eşkiyaların hırslarını tahrik etti. Ali Rıza Efendi’yi para göndermesi için tehdit ettiler. Şayet para göndermezse. kerestelerini yakacaklarını bildirdiler. Bu sebeple orman mıntıkasına gitmek, işlerini kontrol etmek mümkün olmuyordu. İşlenmiş keresteleri sahile nakletmeğe korkuyordu. Çünkü bu keresteler eşkiyalar için rehine mahiyetinde idi. Nihayet Ali Rıza Efendi’den ümit ettikleri para gelmeyince, bütün keresteleri yaktılar. İşçileri de tehdit ettiler. İşçiler de dağılıp gittiler. Bunun üzerine Ali Rıza Efendi, yangından mal kaçırır gibi, mümkün olabileni kurtarmaya çalıştı.

“Buradaki eşkiyaların hepsi siyasi çetelerdi. 1298 (1883) tarihinde Teselya’nın Yunanistan’a terkedilmesiyle, Yunan hududu Katerin Kazası’na ve Olimpos dağlarına dayanmakta idi. Bütün mesele bundan ileri geliyordu. 1877 Rus harbinden sonra Makedonya çetelerle dolmuş, artık buralardaki Türklere rahat kalmamıştı. Bu siyasi çeteler yüzünden Ali Rıza Efendi’nin ticareti de bozuldu.”

Makbule Hanım da , babasının işlerinin Rum eşkıyalarının faaliyetleri sonucunda bozulduğundan bahsettikten sonra, onun “tuz ticaretine başladığını ve mağazasında bulunan tuzların toptan eridiğini, bu işten de ziyan gördüğünü, tekrar memuriyete geçmek istediğini, bunda da muvaffak olamadığını” anlatır.

Memuriyetten ayrıldıktan sonra giriştiği her ticari faaliyet bu şekilde başarısızlıkla sonuçlanan Ali Rıza Efendi, bu olaylardan çok etkilenmiş ve büyük bir moral çöküntüsü içinde hayata küsmüş ve ağır bir hastalığa yakalanmıştır. Zübeyde Hanım anılarında bu gelişmeleri şöyle anlatmaktadır: “Merhumun, son günlerinde işinin fena gitmesinden çok müteessir oldu. Kendisini salıverdi. Daha sonra da derviş meşrep bir hal alarak eridi gitti. Kocamın hastalığı büyüdü, artık yaşamazdı.” Makbule Hanım’ın ifadelerine göre Ali Rıza Efendi, “işlerinin kötü gitmesinden çok müteessir oldu... Nihayet barsak veremine tutuldu. Üç sene hastalık çektikten sonra vefat etti...”

Ali Rıza Efendi’nin ölüm tarihi ile ilgili olarak değişik tarihler verilmektedir. Mustafa Kemal hatıralarında, tarih vermeden, “...Şemsi Efendi Mektebi’ne kaydedildim. Az zaman sonra babam vefat etti” demektedir. Kız kardeşi Makbule Hanım ise anılarında, kendisinin doğduğu günlerde (1885), babasının hastalığının başladığını, işine gidemediğini ve ilk yaşını doldurduğunda da hastalığın çok ağırlaştığını ve en küçük kız kardeşi Naciye (doğumu: 1889) kırk günlük iken babasının vefat ettiğini anlatır.

Bu durumda Ali Rıza Efendi’nin ölümünün 1899 veya 1990’ın ilk aylarına rastlaması gerekir. Mustafa Kemal de o sırada dokuzuncu yaşının içindedir. Ve Şemsi Efendi Okulu’nun üçüncü sınıfındadır. Afet İnan, “Mustafa, daha ilkokul çağında babadan yetim kalmıştır” derken; Ali Fuat Cebesoy da, “babası öldüğünde Mustafa Kemal’in 9-10 yaşlarında olduğunu” yazmaktadır.

Bütün bu anılardan elde edilen bilgilere rağmen, Faik Reşit Unat, Ali Rıza Efendi’nin 28 Kasım 1893 tarihinde öldüğünü belirtmektedir. F. R. Unat, belgeyi yayınlamadan, bu tarih ile ilgili olarak, Makbule Hanım’a ilk kocasından ayrıldıktan sonra babasından aylık bağlanmasına ait dosyadaki belgeleri kaynak göstermektedir. Mustafa Kemal’in Manastır Askeri Lisesi’ne girişi olan 13 Mart 1896 tarihinden geriye doğru gelindiği zaman, Askeri Rüştiye, Mülkiye Rüştiyesi ve çiftlikte geçirdiği yaklaşık dört buçuk aylık süre dikkate alınınca; Faik Reşit Unat’ın belirlediği tarihin doğru olması ihtimali yüksektir. Bu nedenle, Ali Rıza Efendi’nin ölümünü 1893 yılı kabul edersek, kendisi 54, babasının vefatında Mustafa Kemal 12 yaşında olmaktadır.

Read more…

İlköğretim Haftası - Eylül ayının 3. Haftası

İlköğretim Haftası - Eylül ayının 3. Haftası

İlköğretim temel öğrenimdir. Yasalarımıza göre zorunlu ve parasızdır. İlköğretim, yedi yaşında başlar ve on beş yaşında biter. Sekiz yıldır. Okulların açıldığı hafta ilköğretim okullarımızda İlköğretim Haftası olarak kutlanır. Genel olarak bu hafta, Milli Eğitim Bakanlığı'nın radyo, televizyon konuşması ile açılır.

Okullarımızda törenler düzenlenir. Törende konuşan okul müdürü ve öğretmenler; Eğitimin ve öğretimin değerini, yararlarını açıklarlar. Okuma - yazma bilmenin önemi üzerinde dururlar. Gerçekten, birey olarak başarılı olmak için en başta okumayı ve yazmayı öğrenmek zorundayız. Bilmediklerimizi okuyarak öğreniriz. Okuma - yazma bilmeyen bir kişinin bilgili olması düşünülemez.

Atatürk'ün özlediği çağdaş uygarlık düzeyinin üstüne çıkabilmek, ancak bilgi ile olur. Bize yaşam boyu gerekli olan bilgi ve becerilerin temeli ilköğretimde atılır. İlköğretim Haftası; bu gerçeklerin konuşulduğu, ilköğretimin, okuma - yazma öğrenmenin kişiye, topluma sağladığı yararların anlatıldığı bir haftadır.

Kendimize, ailemize, çevremize, ulusumuza, insanlığa yararlı olmak okuma - yazma öğrenmekle başlar. İlköğretimin önemine inanan Atatürk, cumhuriyetin ilanından sonra harf devrimini gerçekleştirdi. Okunması ve yazılması çok güç olan Arap yazısı yerine bugün kullandığımız Türk yazısını getirdi. Harf devrimi sonucu, yurdumuzda okuma - yazma bilenlerin sayısı giderek çoğaldı.

İlköğretim okulunun ilk beş yılı ilkokul bölümüdür altıncı yıldan itibaren ortaokul bölümüne devam edilir. Öğrenimlerini başarıyla tamamlayanlara sekizinci yılın sonunda diplomaları verilir. İlköğretimi tamamlayan öğrenciler, diploma notları göz önüne alınarak Lise veya dengi okullara kabul edilirler. Orta öğrenimini tamamlayanlar sınavlara girerek Yüksek okul veya üniversitelerde öğrenime başlar. Yüksek okullarda ve üniversitelerde öğrenim süresi iki yıldan altı yıla kadar değişmektedir.

Orta öğretime devam etmeyenler, edemeyenler, dilerlerse hayata ve iş alanlarına hazırlanmak için tamamlayıcı, hazırlayıcı, yetiştirici kurslara katılırlar. Sanat okullarından yararlanırlar, ya da bir iş yerine çırak olarak girerler. Kurslarda, işyerlerinde edindikleri becerilerle bir iş sahibi olurlar. Burada kazandıkları para ile aile bütçesine katkıda bulunurlar.

Milli Eğitim Bakanlığı; okuma - yazmayı yaygınlaştırmak amacı ile yetişkinler için kurslar açmakta, bu kurslara her yıl çok sayıda yurttaşımız katılmaktadır. Sonuçta okur - yazar oranımız artmaktadır. Yakın gelecekte öteki ilerlemiş ülkelerde olduğu gibi yurdumuzda da okuma - yazma bilmeyen kalmayacaktır.

İlköğretim Haftası'nda çevremize okuma - yazmanın gerekliliğini, değerini, önemini anlatmalıyız. Öğrenme, iyiyi kötüden, doğruyu yanlıştan ayırmayı sağlar. Bilgisiz, eğitimsiz insanlar daha çok suç işleme eğilimindedirler. Genel olarak eğitim ve öğretim suç işleme oranını azaltır.

Gün gelecek vatandaşlarımızın tam¤¤¤¤¤ yakını okuma - yazma öğrenecek, okuyarak edindikleri bilgileri günlük yaşamlarında uygulayacak, böylece işlerinde daha verimli ve başarılı olacaklardır.

Kısacası ikinci Cumhurbaşkanımız İsmet İnönü'nün dediği gibi "İlköğretim davası insan olma, ulus olma davasıdır."

Bir milletin okur - yazar oranı yüksek olursa o millet kalkınır. Okumuş ve aydın kişileri fazla olan bir millet, her alanda ilerler. Cumhuriyetin ilk yıllarında ülkemizde okuma - yazma bilenlerin sayısı azdı. Pek çok yerde okul yoktu. Ülkemiz Kurtuluş Savaşı'ndan yeni çıkmıştı.

Bağımsızlığını kazandıktan sonra, Atatürk'ün emriyle her tarafta okuma - yazma seferberliği başlatıldı. Okullar açıldı. Yeni Türk harfleri vatandaşlara öğretildi. Her Türk vatandaşının İlkokul öğrenimini görmesi ve tamamlaması zorunlu hale getirildi.

Cumhuriyetin ilanıyla beraber eğitim - öğretim çalışmaları hızlandı. Köy, kasaba ve şehirlere okullar yapıldı. Okur - yazar sayısı gittikçe arttı. Yardımsever Türk vatandaşları da eğitim - öğretim hizmetlerinin gelişmesine yardımcı oldular.

Read more…

Hangi rahatsızlığa hangi bitki iyi gelir

KABIZLIK

Pırasa, erik, kiraz, üzüm, zeytinyağı ve şalgam kabızlığa iyi gelir.

Elma yemeklerden önce yenilince kabızlığı giderir.

Erik'in kurutulmuşu kabızlığa karşı iyi bir ilaçtır. Erikleri akşamdan ıslatıp sabah aç karnına yemek, üzerine de suyunu içmek yararlı olur.

Fesleğen tohumları kaynatılarak içilirse kabızlığa iyi gelir. Frenk üzümü yapraklarından yapılan çay kabızlığa iyi gelir.

Gül yapraklarının dip kısmı kesilmeden reçel yapılırsa kabızlığa iyi gelir.

Ispanak hazmı kolaylaştırır, kabızlığı önler.

Keten, bağırsak cidarına etki ederek sindirimi hızlandırır. Bu nedenle son derece etkili ve sağlıklı bir müshil ilacıdır. Vücutta herhangi bir tahribat yapmadan kabızlığı önler.

Taze incir kabızlığı giderir. Kuru incirler akşamdan suya konup yumuşatılarak sabahleyin aç karnına yenirse bağırsakların faaliyetini arttırır

KALP HASTALIKLARI

Asma vücut yağlanmasına, kalp ve böbrek rahatsızlıklarına karşı çok etkilidir.

Acı marul çiçekleri toplanır, bol şekerle iyice karıştırılır, güneşte kurutulur. Elde edilen bu lezzetli ilaç kalp hastalıklarına iyi gelir ve kalbi kuvvetlendirir. Bu ilçtan günde 1-2 kahve kaşığı alınabilir.

Anason tohumlarını çiğnemek kalp çarpıntısını giderir.

Cevizde ki yağın yapılan araştırmaların kolestrolü yükseltmeyip düşürdüğünü ortaya çıkardığından, kalp krizini önlemek için günde üç ceviz yemenin yaralı olduğu anlaşılmıştır.

Erik, Erkeç otu kalbi kuvvetlendirir.

Fındık (günde bir avuç) tüketilmesi enfarktüsü önler. Haşhaş tohumları kalp hastalarına iyi etki eder.

Karnabahar kalp rahatsızlıklarına karşı etkilidir.

Kedi otu kalp atışlarını düzenleyicidir.

Kekik kalp çarpıntısını önler.

Kereviz, üzüm, soğan, nar kalp yorgunluğuna iyi gelir.

Limon, melek otu kalbi kuvvetlendirir.

Lahanada bulunan potasyum vücudun suyunu alarak kalp ve dolaşımı rahatlatır. Vücudun zehirini atmasını sağlar.

Marul sinirsel kalp çarpıntılarına iyi gelir.

PROSTAT

Turp, ceviz, tereotu, soğan, çay, üzüm prostata iyi gelir.

Ballıbaba otu ezilerek suyu çıkarılır. Bu su, prostat hastalıklarına karşı kullanılır

Read more…

elmayı vurma oyunu

Bu Oyun Nasıl Oynanır? Yükleme bittikten sonra Start Game tuşuna basıyoruz, Oyun başlayınca tamamen kontrol fare ile yapılıyor, Elmaları vurdukça yeni bölümlere geçiyorsunuz



http://de.fishki.net/picsw/042008/03/game/apple.swf

Read more…

Çocuk Ne Zaman Yapılır Şartlari

Read more…

zıplayan kurbağa yapımı origami

zıplayan kurbağa yapımı origami

Read more…

20 Ekim 2008 Pazartesi

Atatürkün Anıları

ATATÜRK ANILARI
TÜRK TOPRAĞI
Sınırlarını, en son Türk kuşaklarının kanlarıyla yoğurup çizdiği bir Türk vatanında, o vatan kavramını anlamlandırdı.
O, bir ölüm haberi karşısında, yurt toprağına şu hitapları bana yazdırmıştı (1930):
“Yurt toprağı! Sana her şey feda olsun. Kutlu olan sensin. Hepimiz senin için canımızı veririz. Fakat sen Türk milletini sonsuz hayatta yaşatmak için, feyizli kalacaksın. Türk toprağı! Sen, seni seven Türk milletinin mezarı değilsin. Türk milleti için yaratıcılığını göster.”
Prof. Dr. Afet İNAN-Kaynak: Afet İnan, Prof. Dr. - Atatürk’ten Hatıralar, 1950
Pazartesi, Şubat 18, 2008
SOYADI’NIN BELİRLENMESİ
O günlerde soyadı kanunu çıkacaktı. Bir akşam yemeğinde, Gazi “Atatürk” adını alacağım, dedi. Karşı geldiler:
- Memleket, dünya, tarih “Gazi Mustafa Kemal”i tanıyor. Ona nasıl dokunulur.
Atatürk karşılık verdi:
- En tanınmış Türkler, yabancı isimler taşıyorlar. İbn-i Sina gibi, El-birûni gibi… Bu yabancı isimlerin karşısında, bunların Türk olduklarını kanıtlamamız gerekiyor ve kanıtlamak için de uğraşıp duruyoruz. Buna son vereceğim ve kendi adımla başlıyorum!
Ve Gazi Mustafa Kemal o gece Atatürk’tü. Ertesi gün kanun bu olayı onayladı. O’nun kanuna bu kadar nazı geçerdi.
Mithat Cemal KUNTAY

Read more…

Hayatımıza Yön veren Özlü Sözler

  • Hayattaki gerçek mutluluk budur: yüce olduğunu kabul ettiğiniz bir amaç için var olmak, doğanın bir gücü olmak…  BERNARD SHAW  
  • Nereden başlayacağınızı bilmiyorsanız başlayamazsınız.   GENERAL S. PATTON  
  • Gideceğiniz yeri bilmiyorsanız vardığınız yerin önemi yoktur.   PETER F. DRUCKER  
  • Kaderiniz karar anlarınızda biçimlenir.   ANTHONY ROBBİNS  
  • Başarı için plan yapmıyorsanız, o zaman hükmen başarısızlığı planlıyorsunuz demektir.   TOWNSEND  
  • Büyük adamların amaçları, diğerlerinin yanlızca istekleri vardır.   DÜNYA ATASÖZÜ  
  • Eğer bile bile gücünüz yettiğinden daha azını olmayı planlıyorsanız; sizi uyarırım, hayatınızın geri kalan kısmında mutsuz olacaksınız. Kendi yeteneklerinizden ve olanaklarınızdan kaçıyor olacaksınız.   ABRAHAM MASLOW  
  • İnsan bir şeyi ciddi olarak istemeye görsün, hiçbir şey erişilemeyecek kadar yükseklerde değildir.   ANDERSON  
  • İnsan kendisi için karar verir! Bu yüzden eğitimin amacı karar verme yeteneğini geliştirmek olmalıdır.   VİCTOR E. FRANKL  
  • Eğer gelecek hakkında düşünmezseniz, asla bir geleceğiniz olmaz.  HENRY FORD
  • Erişmek isteği hedefi olmayanlar çalışmaktan zevk almazlar.  EMİLE RAUX
  • Her şeyden önce plan! Nuh  Peygamber, gemisini yapmaya başladığı zaman daha yağmur başlamamıştı.  GENERAL FEATURES CORP
  • Kader bir şans oyunu değil, seçim sorunudur. Beklenecek değil, elde edilecek bir şeydir.  WİLLİAM JENNİNGS BRYAN
  • Esas işimiz uzakta bulanık duranı değil, yakında berrak duranu görmektir.  THOMAS CARLYLE
  • Okunu hedeften öteye atan okçu, okunu hedefe ulaştıramayan okçudan daha başarılı sayılamaz.  MONTAİGNE
  • Nereye gideceğinizi bilmiyorsanız her hangi bir yol sizi oraya götürecektir.  ANONİM
  • Bir insan hiçbir zaman, nereye gittiğini bilmediği zamanki kadar uzun yol gidemez.  OLİVER CROMWELL
  • En büyük zaman hırsızı kararsızlıktır.  C. FLORY
  • Yarının bu günden daha iyi olacağı ümidiyle yetinmek yerine hemen  bugün, yarın uyandığımızda kendimizi önceki günden biraz olsun daha iyi hissetmemizi sağlayacak bir şeyler yapabiliriz.  EDWARD DE BONO

Read more…

Vucudumuzu örten tabaka Deri

Vucudumuzu örten tabaka Deri

Derimiz vücudumuzu örten en büyük organımızdır.
[Resim: derihf8.jpg]

Bir anlamda bedeni ve organizmayı çevreden ayıran dış duvardır. Bu niteliğiyle; mekanik, kimyasal ve biyolojik dış etkilere karşı bedeni koruyucu fonksiyonu vardır. Yaklaşık iki m2 alanı kapsar. Bedenle ilgili çok önemli bazı işlevleri yerine getirir: Herşeyden önce sağlığın aynasıdır, vücut su dengesini ve ısısını düzenler, vücudun kurumasını engeller, ter bezleri vasıtası ile zararlı maddeleri atar, solunum yapar. Bir duyu organıdır: derimizle dokunur ve hissederiz. Ayrıca duygularımızı ifade etmede de yardımcımızdır. İnsanlar kızardıklarında veya sarardıklarında aslında duyguları görünür hale gelmektedir. Cilt aynı zamanda bağışıklık süreçleriyle de ilgilidir ve metabolik fonksiyonlara (D2vitamini ve kolesterol sentezi) sahiptir.

Derinin yerine getirdiği işlevler karmaşık bir yapıyı gerekli kılmıştır. Bu nedenle deri, her biri farklı bir doku yapısına sahip üç ayrı katmandan oluşur. Yüzeyden derine doğru bu tabakalar şunlardır:

ÜST DERİ (Epidermis),
ALT DERİ (Dermis),
DERİ ALTI(subkutis).

Read more…

19 Ekim 2008 Pazar

harry kewell in kolundaki dövme

http://www.galatasaray.org/images/galeri/2/286/B_981f37eef070da2a606bd9af18e05531.jpg

Read more…

18 Ekim 2008 Cumartesi

Siyaset Meydanı Erdal Sarızeybek 2. Bölüm

Read more…

Cumhuriyet Dönemi Türk Ressamları Ve Eserleri

ŞEKER AHMET PAŞA:

1841’de İstanbul’da doğdu, 1970’de İstanbul’da öldü. Asıl adı Ahmet Ali’dir. Küçük yaşta Tıbbiye Mektebine girdi (1855). Resim yeteneği nedeniyle bu okulda resim öğretmenliği yardımcılığına getirildi. Daha sonra okuldan ayrılarak Harbiye’ye geçti. Abdülaziz’in ilgisini çekince, resim öğrenimi için Paris’e gönderildi (1864). Önce Mektebi Osmani’ye devam etti. Paris Güzel Sanatlar Akademisi’ne geçti ve G. Boulanger, J. L. Gerome gibi öğretmenlerden dersler aldı. Paris Uluslararası Fuar sergisinde resimleri sergilendi (1867). Resimleri Salon’a kabul edildi (1869, 1870) Abdülaziz, Avrupa gezisi sırasında sergideki resimleri gördü ve Ahmet Ali’yi resim seçip almakla görevlendirdi. 1870’te akademiyi bitiren Ahmet Ali, ^^Prix de Rome^^u kazanarak, üç ay süreyle Roma’ya gönderildi. Yurda dönünce kolağası rütbesiyle Sultanahmet’teki Sanat Mektebi’ne resim öğretmeni olarak atandı (1871). Uzun hazırlık ve çalışmalardan sonra, Türk ve yabancı ressamların eserlerinden oluşan bir resim sergisi açmayı başardı (27-Nisan-1873). Bu sergi, Türkiye’de açılan ilk resim sergisiydi. İkinci sergiyi 1 Temmuz 1875’te Darülfünun binası salonunda açtı. Bu sergide kendi resimleri, başka Türk ressamların eserleri, çoğunlukla Hıristiyan ve yabancı ressamların eserleri yer aldı. Ahmet Ali, Abdülaziz’in takdirini kazanarak, padişah yaverliğine atandı. Bu görevi sırasında manzara resimlerinden uzaklaştı ve Mercandaki konağındaki atölyesinde natürmort çalışmaları yaptı. 1884’te mirliva (tuğgeneral), 1890’da da ferik (tümgeneral) rütbesine yükseldi.


Başlıca eserleri: Karpuz Dilimli ve Üzümlü natürmort, Ağaçlar Arasında Karaca, Manolya ve Meyveler, Talim Yapan Erler, Manzara, Tepe Üzerindeki Kale.
Şeker Ahmet Paşa, çağdaş Türk Resim Sanatı’nın temel taşlarından biri olarak değerlendiriliyor. Batıdaki deneyimleri özümseyen bir istemle, peyzaj temasına yaptığı dünya çapındaki üslup katkısı, sanatçının mekan derinliği ve atmosfer ilişkilerini yorumlayan duyarlığının ürünü olarak görünür. Şeker Ahmet Paşa’nın düzen anlayışına mal olan lirizm, özgün bir şema geometrisiyle dengeleniyor.

SÜLEYMAN SEYİD:


1842 yılında İstanbul’da doğdu, 1913 yılında İstanbul’da öldü. Maltepe ve Maçka askeri rüştiyesinde okudu. İdadi ve Harbiye’de resim yeteneğiyle öğretmenleri Chirans ve Kess’in dikkatlerini çekti. Paris’e gönderilerek, Abdülaziz tarafından Türk öğrenciler için açılmış olan Mektebi Osmani’de öğrenim görmeye başladı. Önce Rolrobens’le, Mektebi Osmani’ye kapatılınca da A. Cabanel ile çalıştı. Paris Güzel Sanatlar Okulu’nu bitirdi. Bazı kaynaklara göre de bir yıl Roma’da kaldı. 1875’te yurda döndü ve Osman Nuri Paşa’nın yardımcılığını yaptı. Harbiye’ye resim öğretmeni olarak atandı. Fakat Şeker Ahmet Paşa ile resim anlayışı konusunda ters düşünce, Kuleli Askeri Lisesinde öğretmenliğini sürdürmek zorunda kaldı. Ayrıca uzun yıllar da Askeri İdadisi’nde resim öğretmenliği yaptı (1884-1910). Süleyman Seyyid’in İstiklal ve Osmanlı gazetelerinde yazı ve çevirileri de çıkmıştır. Bazı okullarda Fransızca öğretmenliği de yapmıştır. Fenn-i Menazır adlı basılmamış bir eseri vardır.


Natürmort temasına karşı yoğun ilgisiyle bilinen Süleyman Seyyid, peyjaz ve figür alanında da üstün yeteneklerini kanıtlıyor. Süleyman Seyyid özellikle resim düzeninin içerdiği yön zıtlıklarında ifadesini bulan üslup dinamizmi ile özgün yerini kazanıyor.

İBRAHİM ÇALLI:


1882 yılında Denizli’nin Çal kasabasında doğdu, 1960 yılında İstanbul’da öldü. İlk ve orta öğrenimini kasabasında, lise öğrenimini İzmir’de yaptı. Askeri okulda okumak için İstanbul’a geldi. Burada parasını çaldırıp zor durumda kalınca çalışmaya başladı. Bir resim öğretmeninden ve ressam Roben Efendiden resim dersleri aldı. Şeker Ahmet Paşa’nın oğlu İzzet Bey ile tanıştı ve arkadaşının yardımıyla Sanayii Nefise Mektebine girdi (1906). Altı yıllık okulu üç yılda bitirdi ve devlet tarafından Paris’e gönderilerek, Fernand Cormon’un atölyesinde öğrenimini sürdürdü (1910-1914). 1. Dünya Savaşı’nın başlamasıyla yurda döndü. Sanayii Nefise Mektebinde Vallaury’nin yardımcısı oldu. Atölye öğretmeni olduktan sonra, 1947’de emekli oluncaya kadar bu görevde kaldı. Devlet Resim ve Heykel sergilerine aralıklı olarak katıldı. Ölümünden bir yıl sonra, Ankara Türk-Amerikan Derneği’nde son toplu sergisi açıldı (1961). Güzel Sanatlar Birliği’nin kurucularından biriydi.


En tanınmış eserleri: Türk Topçularının Mevzie Girişi, Tefli Kız, İstiklâl Savaşında Zeybekler, Manolyalar, Atatürk Portresi, İnönü Portresi, Yahya Kemal Portresi, Mevleviler Dizisi.

İbrahim Çallı, kendi kuşağı içindeki sanatçılar arasında uçarı denilebilecek bir üslup dinamizmiyle karşımıza çıkar. Resimlerine yerel bir atmosferin tadını kazandırmakta, izlenimci sınırları aşan bir duyarlığa sahiptir.

Read more…

Voleybol oyun kuralları

Oyun Kuralları
OYUNCULARIN ÖZELLİKLERİ
Her oyuncunun güçlü olduğu yönleri
geliştirilmeye çalışılmalıdır. Her oyuncunun güçlü olduğu yönleri vardır. Doğal olarak öncelikle oyuncuların zayıf oldukları taraflar giderilmeye çalışılmalıdır. Ancak bununla yetinilmemeli, oyuncuların başarılı oldukları teknik, taktik, moral ve hatta sosyal yönlerini de geliştirerek, takımın başarısına katkıları artırılmalıdır.

VOLEYBOL NASIL OYNANIR?

Voleybol altı kişiden kurulu iki takım arasında oynanır. Amaç, sahayı ikiye bölen filenin üzerinden topu karşı tarafınsahasına düşürerek Oyuncular sahada sabit yerlerde dururlar üç kişi fileye yakın üç kişi de savunma pozisyonunda geride durur. Bir takım topa arka arkaya en fazla üç kere vurabilir. Topa vücudun herhangi bir yeri ile vurmak serbesttir. Oyuncular saat yönünde olmak üzere sürekli değişerek oynarlar. Topu karşı tarafın sahasına düşüren takım puan kazanır. Maç 5 setten oluşur. 25 puana, en az iki farkla olmak üzere ilk ulaşan seti kazanır. Beşinci set 15 puan üzerinden oynanır. En az iki farklı sonuç burada da gereklidir."Libero" defansif bir oyuncudur. Defansta istediği yerde oynayabilir. Ön tarafa geçemez, blok yapamaz, servis atamaz. Forması takım arkadaşlarından farklı renktedir. Takım koçları saha kenarından takımlarına direktifler vermekte serbesttir. Her sette altı değişiklik yapma hakkı vardır. Sadece ön alanda oynayan oyuncular bloğa çıkabilir. Blok, top fileyi geçmeden yapılmalıdır. Blok sayı olarak sayılamaz. Voleybol sahası 18mt x 9mt boyutlarındadır. Tam ortasından bir ağ ile ikiye bölünmüştür. Fileden 3 metre geriye olan kısım atak alanıdır.

MANŞET : ZOR SERVİSLER

Manşet tekniği çok iyi olan oyuncular bile, sert ve uzun servislerde, manşet için kollarını vucütlarından öne doğru ayırıp iyi bir manşet alabilmek için zorlanırlar. Bu durumlarda vücudunuzu mümkün olduğunca yükseltmeye ve hatta parmak uçlarında kalkmaya çalışın. Ancak en iyisi böyle bir duruma düşmemek için gerekli tedbirleri önceden almaktır. Bunun için vücudunuz topa tam dönük olsun ve ayak hareketleri ile manşet alma yüksekliğini ayarlamaya çalışın. Yeni kurallara göre artık servisler parmakla da karşılanabilmektedir. Bu güzel bir görüntü vermezse de çoğu kez tek çözümdür ve top tutulup atmadıkça parmak pası kötü olsa dahi hakem genellikle faul çalmaz.

SERVİS: TOPA KONSANTRE OLUN

Servis atmaya hazırlanırken filenin arasından rakip oyunculara bakarak hedefinizi belirleyin . Manşeti zayıf olan oyunculara veya manşet alanlar arasındaki koridorlara veya yanlara atmaya çalışın. Özellikle pasörün ön sırada olduğu durumlarda, geçerli bir diğer taktik de sol taraftaki smaçöre kısa servis atmaktır. Bu durumda hücum yapacak oyuncu sayısı bire iner. Atacağınız yere karar verdikten sonra, iyi bir servis için konsantre olmaya çalışın. Etkin bir servis için en önemli husus, topun havaya iyi atılmasıdır. Bu durumda top (vurmaz iseniz) tam ayaklarınızın önüne düşmelidir.

BLOK: MORALİNİZ BOZULMASIN

Blok yaparken, ne kadar iyi blok tutarsanız tutun, hücum eden daima avantajlıdır. Topu yakalama ihtimaliniz çok yüksek değildir, o nedenle moraliniz bozulmasın. Siz işinize devam edin ve mümkün olduğunca ellerinizi karşı alana uzatmaya çalışın. Bazı oyuncuların moralleri, mesela blokta top ellerinin arasından geçip sayı olduğunda çok bozulur ve kendilerini suçlu hissederler. Bir sonraki bloğa daha hırslı fakat bilinçsiz olarak çıkar ve hata yaparlar. Bunun yerine bir önceki hücumda rakibin şanslı olduğunu düşünün. Unutmayın ki iyi kurulmuş bir blokta bile, doğal olarak birçok zayıf nokta vardır. Blok başarılı olmasa da antremanda öğrendiğiniz temel teknikleri sabırla ve konsantre şekilde uygulamaya devam edin.

Read more…

Hukukun Dallari

HUKUKUN DALLARI
Hukuk, sosyal hayatta şahıslar ile şahıslar veya şahıslar ile toplum arasındaki ilişkileri düzenleyen maddi müeyyideli kuralların tümüdür.
Hukuk kurallarının bir kısmı, şahıslar ile şahıslar arasındaki ilişkileri, bir kısmı ise şahısla ile toplum (Devlet) arasındaki ilişkileri düzenlerler.
Bir şahıs ile diğer bir şahıs arasındaki ilişkileri düzenleyen hukuk kurallarına “özel hukuk”, bir şahıs ile devlet veya bir devlet ile diğer bir devlet arasındaki ilişkileri düzenleyen hukuk kurallarına da “kamu hukuku” adını vermişlerdir.

A. ÖZEL HUKUKUN DALLARI
Özel hukukun başlıca altı dalı vardır. Bunlar;
1. Medenî Hukuk,
2. Borçlar Hukuku
3. Ticaret Hukuku
4. Devletler Özel Hukuku
5. Medenî Usûl Hukuku
6. İcra ve İflas Hukuku
1. MEDENÎ HUKUK
Medenî hukuk özel hukukun en geniş ve en önemli dalıdır. Medenî hukuk, kişilerin toplum içinde yaşaması bakımından bir hüküm ve değer ifade eden bütün eylem ve davranışlarını, işlem ve ilişkilerini düzenleyen hukuk kurallarının bütünüdür. Medenî hukukla ilgisi olmayan bir kişiyi düşünmek mümkün değildir. Kişi daha doğduğu anda, hatta doğumundan önce, ana rahmine düşmesiyle medenî hukukun düzenleme alanına girer. Bir kişinin doğumundan ölümüne kadar geçen sürede kurduğu ilişkilerin, yaptığı işlemlerin büyük bir kısmı medenî hukukun kapsamı içinde bulunur. Kişinin doğumu, ana-babasının velayeti altında büyümesi, reşit olması, bir yerde oturması, nişanlanması, evlenmesi, eşiyle ilişkileri, araba, ev sahibi olması, kişinin ölmesi hep medenî hukuk ilişkisidir. Nihayet kişinin medenî hukuk ile bağlantısı öldükten sonra bile bir süre devam eder. Mirasının nasıl ve kimler arasında paylaşılacağı yine medenî hukukun konusuna girer.
Türkiye’de medenî hukuk kuralları önce 1926 tarihli Türk Medenî Kanunu ile düzenlenmişti. Daha sonra bu kanunun yerine 22 Kasım 2001 tarihinde yeri bir Türk Medenî Kanunun kabul edildi.
Yukarıdan anlaşılacağı üzere medenî hukuk oldukça kapsamlıdır. O nedenle medenî hukuk, kendi içinde alt dallara ayrılır. Şöyle:
Kişiler Hukuku :
Hukukta hak ve borç altına girebilen varlıklara “kişi” denir. Kişiler, gerçek kişiler ve tüzel kişiler olarak ikiye ayrılır. Gerçek kişiler sadece insanlardan ibarettir. Belli bir gayeyi gerçekleştirmek için bir kısım insanların bir araya gelip faaliyetlerini ve bir kısım mallarını bu gayeye tahsis etmeleriyle ortaya çıkan ve kendisini meydana getiren kişilerden ayrı ve bağımsız oldukları kabul edilen varlıklara tüzel kişi denir.
Aile Hukuku:
Aile hukuku kişinin içinde bulunduğu ve aile denen topluluğun üyeleri ile olan ilişkilerini düzenleyen medenî hukukun dalıdır
Miras Hukuku:
Miras hukuku, bir gerçek kişinin ölümünden sonra, para ile ölçülebilen bütün hak ve borçlarının, yani terekesinin kimlere ve nasıl geçeceğini düzenleyen hukuk kurallarından oluşan medenî hukuk dalıdır
Eşya Hukuku:
Eşya hukuku, kişilerin bir eşya üzerindeki hakimiyet ve tasarruflarının nitelik ve türlerini, onların bu hakimiyet dolayısıyla diğer şahıslarla olan ilişkilerini düzenleyen hukuk dalıdır.
2. BORÇLAR HUKUKU
Borçlar hukuku medenî hukukun ayrılmaz bir parçasıdır. Bu nedenle birçok eserde borçlar hukuku, medenî hukukun bir dalı olarak kabul edilmektedir. Ancak, borçlar hukukuna ilişkin hükümler, Medenî Kanundan ayrı bir kanunda, Borçlar Kanununda düzenlenmiştir. Bu nedenle biz borçlar hukukunu özel hukukun ayrı bir dalı olarak gösterdik.
Borçlar hukuku, kişiler arasında borç ilişkilerini düzenleyen özel hukukun bölümüdür. Borç ilişkisi, iki taraf arasında mevcut olup, bir şeyin verilmesini, yapılmasını veya yapılmamasını öngören bağ şeklinde tanımlanır. Bu ilişkinin taraflarından birisine alacaklı, diğerine borçlu denir. İşte borçlar hukuku, borç ilişkisinin doğumunu, hükümlerini, türlerini ve sona ermesini inceler.
Borçlar hukuku, kendi içinde genel hükümler ve özel hükümler olmak üzere ikiye ayrılır. Borçlar hukukunun genel hükümler kısmında, borç kavramı, borç ilişkisi, sorumluluk kavramı, borçların doğumu, sözleşme, icap ve kabul, muvazaa, hata, hile, ikrah, gabin, temsil, haksız fiiller, sebepsiz zenginleşme, borçların hükümleri, borcun ifası, borçlunun temerrüdü, müteselsil borçluluk, şarta bağlı borçlar, pey akçesi, cezai şart, alacağın temliki, borcun nakli, borçların sona ermesi, ibra, yenileme, birleşme, kusursuz imkansızlık, takas, zamanaşımı gibi çeşitli, kavram, kurum ve ilişkiler incelenmektedir. Borçlar hukukunu özel hükümler kısmında ise, satım, trampa, bağışlama, kira, ariyet, karz, hizmet,istisna, vekalet, havale, vedia, kefalet sözleşmeleri gibi çeşitli borç ilişkilerinin kuruluşu hüküm ve sonuçları incelenmektedir. Türkiye’de borçlar hukuku 1926 tarihli Borçlar Kanunuyla düzenlenmiştir.
3. TİCARET HUKUKU
Ticaret hukuku, kişilerin “ticari” nitelikteki ilişkilerini düzenleyen hukuk kurallarının bütünüdür. Ticaret hukuku, borçlar hukukuyla çok yakından ilişkilidir. Borçlar hukuku kişilerin ticari nitelikte olmayan borç ilişkilerini düzenlediği halde, ticaret hukuku aynı ilişkilerin “ticari” nitelikte olanlarını düzenler. Ticaret hukuku oldukça hacimli bir hukuk dalıdır. Kendi içinde, ticari işletme hukuku şirketler hukuku, kıymetli evrak hukuku deniz ticareti hukuku ve sigorta hukuku bölümlerine ayrılmaktadır. Türkiye’de ticaret hukuk kuralları 1955 tarihli Türk Ticaret Kanunu belirlenmiştir.
4. DEVLETLER ÖZEL HUKUKU
Çeşitli devletlere bağlı bulunan kişiler arasındaki özel hukuk ilişkilerine, hangi devletin kanunun uygulanacağını veya bu ilişkilerle ilgili davların hangi devletin mahkemesinde görüleceğini gösteren hukuk kuralları ile kişilerin veya şeylerin uyrukluğunu düzenleyen hukuk kurallarından oluşur.
Devletler özel hukuku, özel hukuk alanında yabancı unsur taşıyan hukukî ilişki ve ihtilafların çözümünde uygulanacak kurallardır oluşmuş hukuk dalıdır.
5. MEDENÎ USUL HUKUKU
Medenî usul hukuku, adliye mahkemelerinin özel hukuk alanındaki bütün yargısal faaliyetlerini inceler. Diğer bir tanımla, medenî usul hukuku, özel hukuk alanında ortaya çıkan uyuşmazlıkların çözümlenmesinde mahkemelerin izleyecekleri usulleri belirleyen hukuk kurallarından meydana gelir. Türkiye’de medenî usûl hukuk kuralları 1927 tarihli Hukuk Usûlü Muhakemeleri Kanunu (HUMK ) ile düzenlenmiştir.

Read more…

Nüfus Nedir ? Nüfus İle ilgili Genel bilgi

NÜFUS
Nüfus, belirli bir yerde yaşayan insan sayısını ifade eder.
NÜFUS ARTIŞI
Doğum oranı ile ölüm oranı arasındaki fark nüfus artışını gösterir. Bir ülkede doğum oranı fazla, ölüm oranı az ise nüfus artışı meydana gelir. Ölüm oranı doğum oranından fazla olursa, nüfusta azalma meydana gelir. Genellikle az gelişmiş ülkelerde nüfus artış hızı fazla, gelişmiş ülkelerde ise nüfus artış hızı azdır.
Nüfus artış hızı ile kalkınma hızı arasında bir ilişki bulunmaktadır.
Buna göre;
• Nüfus artış hızı kalkınma hızından yüksek ise, ülkenin gelişimi yavaşlar veya geriler.
• Nüfus artış hızı kalkınma hızından düşük ise, ülkenin gelişimi artar.
Nüfus artışının olumlu sonuçları olduğu gibi, olumsuz sonuçları da olabilmektedir.
a. Nüfus artışının olumlu sonuçları
• Üretim artar.
• Vergi gelirleri artar.
• Mal ve hizmetlere talep artar.
• Yeni endüstri dalları doğar.
• İşçi ücretleri ucuzlar.
• İhracatta rekabet kolaylaşır.
b. Nüfus artışının olumsuz sonuçları
• İşsizlik artar.
• Kalkınma hızı düşer.
• Kişi başına düşen milli gelir azalır.
• Tasarruflar azalır.
• Tüketim artar.
• İç ve dış göçler artar.
• İnsanların temel ihtiyaçlarının karşılanması zorlaşır.
• İhracat azalır.
• Demoğrafik (nüfusa bağlı) yatırımlar artar.
• Çevre kirlenmesi artar.
• Belediye hizmetleri zorlaşır.

Read more…

TÜrkİye'nİn Denİzlerİ

TÜRKİYE'NİN DENİZLERİ
*****Üç tarafı denizlerle çevrili olan Türkiye'nin deniz sınırları, ülkeyi yalnızca yakın bölgelerle değil, bütün dünya ile komşu haline getirir. bu uzun kıyılar ve kıtalararası köprü niteliği nedeniyle ülke, büyük ticaret ve göç yollarının merkezi olmuştur.
***** Kuzeyde Karadeniz, güneyde Akdeniz, batıda Ege Denizi, Anadolu ve Trakya toprakları arasında güneybatı-kuzeydoğu doğrultusunda İstanbul Boğazı, Marmara Denizi ve Çanakkale Boğazı yer alır. Bunlardan Akdeniz Cebelitarık Boğazı ile Atlas Okyanusuna, Süveyş Kanalı ile Kızıldeniz, Umman Denizi ve Hint Okyanusuna bağlanır.*
*
***** Karadeniz, az girintili çıkıntılı kıyılara sahiptir. Burada dağlar kıyıya paralel uzanır. Doğal olarak Sinop ve Zonguldak limanları vardır. Diğer kıyı şehirlerinde limanlar yapılmıştır. Tuzluluk derecesi binde 18 kadardır.
*
***** Marmara bir iç denizdir. İstanbul Boğazı ile Karadeniz'e Çanakkale Boğazı ile Ege Deniz'ine açılır. İstanbul Boğazı'nın uzunluğu 31-33 km olup en dar yeri 700 metre kadardır.
*
****** Çanakkale Boğazı ise 65-68 km uzunluğundadır. En dar yeri 1300 metredir.
*
***** Ege Denizinin kıyıları çok girintili çıkıntılıdır. Limanlar, körfezler, koylar, yarımadalar, adalar pek çoktur. burada Batı Anadolu Dağları kıyılara dik olarak indiği için aralardaki çukur alanlara deniz sokulmuştur. Ege Denizi'ndeki İmroz ve Bozca'da bize ait olup diğer adalar komşumuz Yunanistan'a aittir.***
*
***** Yurdumuzun en tuzlu denizi binde 38 ile Akdeniz'dir. Akdeniz kıyılarında Toros Sıra dağları, kıyıya paralel uzanır. Bu nedenle kıyı pek girintili çıkıntılı değildir. Antalya, Mersin, İskenderun en önemli körfezlerdir.

Read more…

Akdeniz Bolgesi

AKDENİZ BÖLGESİ


Türkiye’nin 7 coğrafi bölgesinden biridir. Anadolu’nun güneyinde Akdeniz kıyısı boyunca uzanır; genişliği 120-180 km arasında değişir. Batı ve k.batısında Ege Böl., kuzeyinde İç Anadolu Böl. , doğusunda G.Doğu Anadolu Böl. Güneyinde ise Akdeniz bulunur. G.doğudan Suriye ile komşudur. Yüzölçümü 110000 km2 dolayındadır; Türkiye toplam alanının yaklaşık %14’nü kaplar. Kıyı uzunluğu doğuda Suriye sınırından batıda Dalaman Çayına kadar 1542 Km’dir. Bölgenin batı sınırı daha batıdaki Karaağaç koyuna kadar uzanır.
1990 nüfus sayımı sonuçlarına göre Akdeniz bölgesinde 8 milyona aşkın insan yaşamaktadır. Nüfus yoğunluğu km2’de 74 kişidir; bu da km2’de 73 olan Türkiye ortalamasına çok yakındır. Bölge nüfusunun %54’e yakın kısmı il ve ilçe merkezlerinde,
% 46 kadarı ise bucak merkezi ve köylerde yaşar.
Türkiye’nin başka bölgelerinde olduğu gibi Akdeniz Bölgesi’nde de bölge sınırları ile yönetim birimleri olan illerin sınırların tümüyle çakışmaz. Adana , Antalya, Burdur , Hatay, Isparta , İçel illerinin tümü ile Kahramanmaraş’ın Afşin ve Elbistan ilçeleri dışında kalan bütün ilçeleri, Kayserinin Develi ve Yahyalı ilçelerinin bazı bölümleri, Konya’nın halk pınar, Taşkent , Hadım , Ahırlı , Yalıhöyük , Seydişehir ,Derebıçak , Höyük ve Beyşehir ilçeleri , Karaman’ın Başyayla, Sarıveliler ve Ermenek ilçeleri ile merkez ilçe ve Ayrancı ilçelerinin bazı bölümleri, Afyon Karahisar’ın Başmakçı, Dinar ve Dazkırı ilçeleri , Denizli’nin Çardak, Serinhisar, Acıpayam , Çemeli ilçeleri ile Bozkurt, Tavas ve Beyağaç ilçelerinin bir bölümü, Muğla’nın Dalaman, Ortaca, Köyceğiz ve Fethiye ilçeleriyle Gaziantep’in Nurdağı, Kilis ve İslahiye ilçleri bu bölgeye girer. Bölge , doğudaki Adana ve batıdaki Antalya bölümlerinden oluşur.

YÜZEY ŞEKİLLERİ :
Akdeniz bölgesinin dağlık ve oldukça engebeli bir yapısı vardır. Bölgenin yeryüzü şekillerinin ana çizgilerini Toros’lar belirler. Antalya Kör.’nin iki yanında yer alan B. Toroslar, K.’de Göller yöresinde birbirine yaklaşıp sıkışır. Teke Yarımadası’nın batısında beliren batı Toroslar Taşeli Plato’suna kadar uzanır. Genellikle kalker ve ofiyolitli kayalarından oluşan bu dağlar kırıklı ve kıvrımlı bir yapı gösterir. Batı Torosların en yükse noktası Bey Dağlarındaki 3096 m’lik Kızlar Sivrisi tepesidir. Göller Yöresi’nin kalker oluşumu, Sarp dağlarının ortalama yüksekliği 2000-2005 m arasındadır; Yüksek kütleler arasında Avlan, Gördes, Söğüt gibi karstik kökenli çanak biçimli çukur alanlar vardır.
Bu kesim aynı zamanda düden, obrük, mağara , yer altı dereleri ponor (suyutan) ve voklüz kaynakları gibi karstik şekiller bakımından da zengindir. Türkiye’nin ,Beyşehir ve Eğridir gibi büyük tatlı su gölleri buradadır. Batı Toroslar, dik eğimli yamaçlarından inen bol sulu akarsular tarafından parçalanmış ve genellikle boylamasına uzanan derin vadiler ortaya çıkmıştır.


Orta Toroslar, g.batıdaki Taşeli platosu ile k.doğudaki uzun yayla arasında uzanır. Bu kesimdeki başlıca yüksek kütleler batıdan doğuya doğru Bolkar dağları, Aydos Dağları, Aladağlar , Tahtalı Dağlar ve Binboğa dağlarıdır. Orta Torosların en yüksek noktası
Aladağlar’da 3756 m’ye yetişen Demirkazık Tepesidir. Orta Toroslar Uzun Yayla’da 1500m yüksekliğindeki bir platoya dönüşür. Orta Toroslar kuzey-güney doğrultusunda akan bol sulu akarsular tarafından parçalanmıştır. Göksu, Lamaz (Limonlu) çayı , Tarsus çayı bunların başlıcalarıdır. Bu akarsular kalker oluşumlu dağlar arasında, derinliği 1000m’yi bulan vadiler açar ve yörenin yüzey şekillerinin sert bir görünüm almasına neden olur.
Amanos Dağları, Toroslar dağ sisteminin en güneyindeki bölümünü oluşturur ve İskenderun Körfezinin doğusunda dik bir duvar gibi yükselir. Lüblan topraklarından doğarak kuzeye doğru akan ve Antakya yakınlarında dik bir açıyla batıya dönen Asi ırmağı , Amik ovasının G.batı ucunda , geniş tabanlı bir vadiden geçer ve Samandağı yakınlarında Akdenize dökülür. Çukurova , doğuda Amanos Dağları, batıda ise orta Toroslarla sınılanır.
Bu geniş düzlük batıda Seyhan doğuda Ceyhan ırmaklarının taşıdığı alüvyonlarla oluşmuş büyük bir delta ovasıdır. Çukurova’nın kuzey kesimleri bu iki ırmağın kolları ile yeryer parçlanmış bir plato görünümündedir; buna karşılık güneyde tekdüze bir hal alır.
Bölgedeki en önemli akarsular doğudan batıya doğru sırasıyla Asi, Ceyhan ve Seyhan ırmakları ile Göksu, Köprü Suyu, Aksu, Eşem ve Dalaman çaylarıdır. Başlıca doğal göller Beyşehir, Eğridir, Burdur ve Suğla gölleridir. Kıyılarda ise irili ufaklı birçok lagün vardır. En önemli yapay göller ise Seyhan ve Aslantaş baraj gölleridir.
Akdeniz kıyıları genellikle, az girintili çıkıntılı olması ve geniş yaylar çizmesi bakımından Karadeniz kıyılarına benzer; kıyı sahanlıklarına da pek rastlanmaz. Bölgenin en batı kesiminde ise dağlar kıyıya dik uzandığı için, burada Ege kıyılarına benzeyen daha girintili çıkıntılı bir kıyı tipi vardır. Bu kıyıların, yakın zamanlardaki bir deniz düzeyi yükselmesi sonucu oluştuğu sanılmaktadır. Engebeli kıyının içine sokulmuş küçük koylar, adalar ve yarımadalar bu yükselme nedeniyle ortaya çıkmıştır. Kalker oluşumların fazla olduğu bu kesimde birtakım karstik şekillerin kısmen deniz basmasına uğramasıyla doğal koylar oluşmuştur.; ilkçağda gemilerin sığınak ve barınarak yeri kullandıkları bu koylara kalanklı kıyı adı verilir.

İKLİM VE BİTKİ ÖRTÜSÜ:
Bölgede genelde yazları sıcak ve kurak, kışları ılık ve yağışlı geçen Akdeniz iklimi egemendir. Ancak yüksekliğe bağlı olarak iklim özellikleri oldukça önemli farklılaşmalar gösterir. Dağların denize bakan yamaçlarında ve arkalarında çukur alanlar ise karasal etkilerin arttığı bir iklim tipine rastlanır. Gene de Akdeniz’in etkisi nedeniyle bu kesimlerdeki iklim , İç Anadolu’daki kadar şiddetli karasal özellikler taşımaz.
En sıcak ay ortalaması kıyılarda 27-28 derece , iç kısımlar 23-25 derecedir; en soğuk ay ortalaması ise kıyıda 10 derece dolayında iken iç kısımlarda 1,5-2 dereceye kadar iner. Benzer biçimde, yıllık ortalama sıcaklık kıyılarda 18-20 derece , iç kısımlarda ise 12-14 derece kadardır.




Akdeniz Bölgesi genellikle güney ve güneybatıdan gelen hava kütleleri ile cephelerin etkisi altındadır. Bunlara bağlı olarak da yağışlar orografik ya da cepheseldir. Yağış miktarı genellikle dağların uzanış biçimlerine ve nemli rüzgarlara açık olan yüzeylerindeki konumlarına, yani bakılarına göre değişir. Kıyı kesimlerinde, bakı koşullarına bağlı olarak yılda ortalama 700-1300 mm. tutarında yağış düşer. Bu değer iç kesimlerde 400 mm. dolaylarındadır. Bölgede genellikle, bir Akdeniz iklimi özelliği olan kış yağışları egemendir. İç kesimlere gidildikçe karasal iklim etkisi ile yağışlar ilkbahara kayar; gene de en çok yağış kışın düşer. Kıyılarda yağışlar genellikle yağmur şeklindedir ; kar, 5-10 yılda bir yağar; don olayına da oldukça az rastlanır. Dağların yüksek kesimlerinde ve Göller Yöresi’nde kışın kar yağışları etkili olur; don olayı ise hemen hemen bütün kış sürer. Yaz kuraklıkları iç kesimlerde olmakla birlikte kıyılardaki kadar şiddetli değildir.
Bölgede egemen rüzgarlar çoğunlukla kuzey rüzgarlarıdır. Ancak rüzgar rejimi, topografik koşullara ve deniz komşuluğa göre yerel değişikliklere uğrar. Kıyılarda yazın genellikle batı ve güney yönlü rüzgarlar eser. Zaman zaman deniz ve kara meltemleri etkili olur.
Akdeniz bölgesinde doğal bitki örtüsü sıcak ve kurak yazlardan etkilenmiştir. Bu nedenle kurakçıl bir nitelik taşır ve kolaylıkla bozulma eylemi gösterir. Orman örtüsü çalılık halini almış, çalılıklarda yer yer seyrekleşmiş , hatta ovalık yerlerde büsbütün ortadan kalkmıştır. Günümüzde Akdeniz Böl.’nde görülen bitki örtüsü, başlangıçtaki karakterini tümüyle kaybetmiş gibidir.
Akdeniz bölgesinde doğal bitki örtüsü beş gruba ayrılır. Kıyıda 500-600 m yüksekliğe kadar olan yerlerde şiddetli yaz kuraklığına uyan, kışın da yeşil kalan makilerdir. Boyları 3-5 m’yi geçmeyen bu bitkiler delice, kocayemiş, sandal ve zakkum en yaygın olanlarıdır. Bu bitkiler terra rossa denen killi demirli ve az kireçli topraklarda yetişir. Kireçli topraklarda yetişen daha seyrek bitki tiplerine garig adı verilir.
600-1200m arasında kızıl çam ve meşelerin egemen olduğu karışık ormanlar yada yamaç ormanları ortaya çıkar. Kızıl çamların aralarında yer yer meşelikler, daha yükseklere doğru ise halep çamı ile kara çamlar görülür. Bu kesimde kahverengi orman toprakları yaygındır. Yüksek kesimlerde yağış etkisiyle toprakta yıkanma (podzolleşme) görülür.
1200-2100m arasında ise yüksek ormanlar diye adlandırılan ve seydir , köknar ile kayınlardan oluşan orman kuşağı yer alır. Özellikle batı ve orta toroslarda saf sedir ormanları vardır. Bu katın tipik tanıtıcı ağaçları toros köknarı , lübnan sediri , sarı çam ve çeşitli ardıç türleridir. Amanos dağında ise Karadeniz böl’ndeki bitki örtüsüne ve özellikle doğu kıyınına rastlanır. Bu katta podzolik karakterli topraklar yaygındır.
2000m’nin üstünde iğne yapraklı ağaçlar seyrekleşir ve bodurlaşır. Bu alan 2100-2300m sonra erer ve Alp çayırları denen , renkli çiçeklerle bezenmiş yazları da kurumayan yüksek otluklara geçilir. Bu katta kestane renkli çayır toprakları yaygındır.
Göller yöresi ve Tekke yarımadasındaki yüksek ovalarda step bitkileri yetiştirilir. Buradaki stepler gerçekte ot stepleri değil, meşe ormanının tahribi sonucu oluşmuş ağaç stepleridir. Ova kenarlarında, tahripten kurtulmuş ardıç ve kara çam



topluluklarına da rastlanır. Steplerde daha çok kireçli kahverengi ve kestane renkli topraklar yaygındır.
Bölgede , tipik Akdeniz bitkisi olmadıkları halde yerel koşullara uyum sağlamış Avustralya okaliptüsleri ile kurakçıl Amerika bitkilerinden kaktüsler ve agavlar da oldukça geniş alanları kaplar.

NÜFUS:
Akdeniz kıyılarında, D.Karadeniz kıyılarında görülen yoğun nüfus şeridine rastlanmaz. Dağlık kesimlerin geniş yer tutması nedeniyle kıyı boyu çok kez tenhadır. Bununla birlikte dağlar arasına sıkışmış , yoğun tarım yapılan küçük ovalarda önemli nüfus birikmeleri göze çarpar. Antalya düzlüğünün sert travertenlerden oluşmuş batı kesimi ile Çukurova’nın kumul ve batıklık kıyı kesmi tenha yerler arasındadır. Nüfus yoğunluğu Çukurova’nın iç kenarından başlayıp , sulanan yerlere doğru giderek artar. İskenderun körfezi kıyılarıda nüfus yoğunlu oldukça yüksek yerlerdir ; Amanos Dağlarını denize dik inen güney yamaçları ise çok tenhadır. Amik ovasının çevresindeki yoğunlaşma şeridi Antakya’nın güney doğusundaki tepelik alanlara doğru sokulur. Kahramanmaraş, Hatay çöküntü oluğunun çalılık “Hassa leçeleri” kesimi oldukça tenhadır. Göller yöresinin dağlık ve ormanlık kesimleri genelde oldukça tenhadır. Buna karşılık yalvaç-bozkur oluğunun dağ eteği boyları ile Isparta odasının sulanan güney böülümünde nüfus oldukça yoğundur.
Akdeniz böl’nde toplu kır yerleşimleri egemendir. Bu durum özellikle dağlık kesimlerde ve dağ eteklerinde belirgindir. Ovalarda toplu yerleşmeler arasında serpilmiş yerleşmelere de rastlanır. Dağlık kesimlerdeki ya da Antalya travertenleri gibi verimsiz alanlardaki yerleşmeler daha küçüktür. Bölgenin en büyük kenti 916000 bulan nüfusuyla Türkiye’nin 4. Büyük merkezi olan Adana’dır. Nüfusu 500000 ile 100000 arasında ki kentler ise Mersin , Antalya, Kahramanmaraş , Tarsus, İskenderun, Antakya, Osmaniye ve Isparta’dır.

EKONOMİ:
Akdeniz Böl’nde ekonomi tarıma dayanır. Çalışan nüfusun büyük bölümü tarımla uğraşır. Türkiye’de tarımdan elde edilen gelirin en yüksek olduğu bölge burasıdır. Sanayi ise daha çok bölgenin doğusunda, Adana ,Mersin , arasında ve İskenderun'da yoğunlaşmıştır. Turizm kıyı kesimlerde özellikle Antalya çevresinde önemli bir gelir kaynağıdır.
Bölgede tarımsal etkinlik oldukça çeşitlidir; özellikle bitkisel üretim gelişmiş ve teknik düzeyi yükselmiştir. Ekonomik değerleri yüksek birçok ürün yetiştirilir; modern tarım girdileri ve yoğun tarım teknikleri kullanımı yaygındır; üretim iç pazarada olduğu kadar dış pazarada dönüktür. Başka alanlarda olduğu gibi tarımsal etkinlik alanında da kıyı kesimi ile iç kesimler arasında hem yetiştirilen ürün türleri , hem de yetiştirme açısından önemli sayılabilecek farklar göze çarpar.



Kıyı kesiminin başlıca ürünleri pamuk, susam , yer fıstığı , turunçgiller, muz , zeytin , incir , üzümdür, Bu kesimde yapılan bitkisel üretimi farklılaşmış dalı da özellikle Antalya ve Mersin dolaylarında yoğunlaşmış olan turfanda sebzecilik ve seracılıktır; üretim özellikle son 10 yıl içinde hızla artmıştır. Yumuşak kış koşulları , havaların erken ısınması, don olaylarının seyrekliği gibi etkenlerin bu gelişmede rolü büyüktür. Bölge üretimi büyük kentlerin sebze gereksinimini karşıladığı gibi önemli ölçüde ihracat da yapmaktadır.
Göller yöresi ve Teke yöresinin iç kesimlerindeki tarımsal etkinlik ise iklim ve toprak özelliklerine bağlı olarak hemen hemen tümüyle farklı bir nitelik taşır. Bu kesimde daha çok kuru tahıl tarımı egemendir. Sulana bilen alanlarda ise iklim koşullarına uygun sanayi bitkileri ve meyveler yetiştirilir. Bu yörelerdeki dağlık alanlar hem ovaların doğal su deposu hem de yazın ovalardan getirilen sürüler için yaylak işlevi görür. Tarım takviminin farklı oluşu yüzünden , dağlık alanlardaki kırsal kesimde yaşayan halkın birbölümü zaman zaman aşağıdaki ovalara inerek tarla işlerinde çalışır.
Modern tarım teknikleri kullanıldığından üretim miktarı fazladır. Yetiştirilen birçok ürünün Türkiye içindeki payı yüksektir. Türkiye pamuk üretiminin %41 gül yaprağı ve muz üretiminin tümü turunçgillerin %89, yer fıstığı üretiminin % 90 , soya üretiminin %91, karpuz üretiminin %29, domates üretiminin %21, üzümün %17 ve zeytin üretiminin de %15 Akdeniz Böl’nden sağlanır.
Bitkisel üretimindeki ileri teknoloji düzeyi hayvancılıkta yerini geleneksel ve ilkel yöntemlere bırakır; bu nedenle hayvancılık pek gelişmemiştir. Daha çok küçük baş hayvanlar beslenir. Ülkedeki kıl keçilerinin ¼’ü koyunların ise %06’sı Akdeniz bölgesindedir. Bitkisel üretimden elde edilen gelirin hayvancılıktan elde edilen gelire göre çok yüksek olması hayvancılıkla uğraşan göçerlerin bitkisel üretime kaymasına yol açmaktadır. Yaygın olarak tavukçuluk ve arıcılık yapılan bölgede elde edilen bal miktarının Türkiye üretimi içindeki payı %12’dir. Deniz canlıları açısından pek zengin olmayan Akdeniz’de küçük çapta balıkçılık yapılır.
Akdeniz Böl’nde varlığı bilinen ****n yatakları oldukça çeşitli ise de rezervleri fazla değildir. Bölgenin dağlık yapısı nedeniyle ulaşım güçleşmekte , bu da maliyeti yükselterek ****nciliği bir ölçüde kısıtlamaktadır. Ülke ölçeğinde önemli sayılabilecek tek ****n batı toroslar kesimindeki boksit yataklarıdır. Fethiye yakınlarında krom ve zımpara taşı yatakları vardır. Keçiborlu’da ki kükürt yatakları ülkede işletilen tek kükürt yatağıdır.
Sanayi kuruluşları özellikle bölgenin doğusunda , Adana bölümünde yoğunlaşmıştır. Bu bölümün bölgeye toplam üretimindeki payı, tarımda olduğu gibi sanayi sektöründe de çok yüksektir. Pamuklu ve sentetik dokuma, petrokimya, çimento, bitkisel yağ, tütün işleme başta konserve olmak üzere gıda, sabun , deterjan , içki , tarım araç ve gereçleriyle , ****ni eşya ve metal doğrama başlıca sanayi kollarıdır. Bölgenin çeşitli yörelerinde kağıt, şeker, gül yağı, yem, gübre, süt ürünleri , tarım alet ve makineleri , un , hazır giyim , pil , orman ürünleri , tuğla ve kiremit fabrikaları vardır. Sanayi özellikle Adana-



Tarsus-Mersin hattı üzerinde yoğunlaşmıştır. ATAŞ rafinerisi Mersin’de , kısa adı İSDEMİR olan İskenderun Demir-Çelik Tesisleri ise İskenderun ilçesindedir.
Akdeniz böl’nde , özellikle Adana’da sermaye birikimi önemli ölçeklere ulaşmış ve bölge sınırlarına taşmıştır. Ülke çapındaki birçok yatırımda bu kesim sermayesinin payı vardır.
Doğal güzellikler ve tarihsel değerler nedeniyle bölgede turizm önem kazanmaktadır. Yılın 8 ayında denize girilebilen geniş doğal plajlar ve antik kentler sayısı her yıl artan yerli ve yabancı turisti çekmektedir. Özellikle Antalya yöresinde gelişmiş olan turizm kıyılarda yaşayan halkın en önemli gelir kaynaklarındandır. Turizm kaynakları giderek artmaktadır. Doğal ve tarihsel değerler açısından zengin olan bölgelerde bazı çalışmalar yapılarak koruma alanları oluşturulmuştur. Bunlardan başlıcaları Güllük dağı, Karatepe-Aslantaş, Kızıl dağ , Kovada gölü, Köprülü kanyon, Olimpos-Bey dağları sahil milli parklarıdır.
Ulaşım giderek gelişmektedir. Mersin ve İskenderun limanları ayrı bir önem taşır. Çukurova’nın ticaret iskelesi konumundaki Mersin limanı yöredeki petrol rafinerisi nedeniyle daha işlek bir hale gelmiştir. İskenderun limanı da ticaret ve petrol açısından önem taşır. Son yıllarda her iki limanında Akdeniz’de yapılan ithal ve ihraç taşımacılığındaki payı artmaktadır. Bölgenin batısındaki Alanya, Antalya ve Fethiye limanları turizm açısından önem taşır. Akdeniz Böl’nin Türkiye’nin tüm bölgeleriyle kara yolu, ayrıca büyük yerleşim merkezleriyle hava yolu bağlantısı vardır. Başlıca yollar E-5 ve E-24 kara yollarıdır. Bunların bir bölümü paralı otoyol haline getirilmektedir. Adana , Antalya ve Dalamandaki havaalanlarından başka merkezle düzenli uçak seferleri yapılır. Mersin , Taşucu’ndan KKTC’ye feribot seferleri yapılmaktadır.

Read more…