21 Ekim 2008 Salı

Sevgili Öğretmenim - Oratoryo

Boş bir sınıf… Bir öğrenci mikrofondan şiiri okur.
Ben bir öğretmenim
Okulların birinde.
Duymayı, düşünmeyi öğretirim,
Derslerimde…

Bir söz yağmurudur ders dediğin de
İnsan göklerinden rahmet yerine,
Yağar da yağar.
Benim çocuklarım bu bahçelerde,
Bir yağmur altında ıslanmadılar…

Bir yağmur sonrası gelin, seyredin!
Her taraf tepeden tırnağa bahar…
Bulutsuz masmavi dünyalarına
Sevginin, sevincin güneşi dolar!
Zil sesi. Öğrenciler sınıfa dağınık bir biçimde girerler. Gürültüyle sıralarına otururlar. En son sınıfa giren bir kız öğrenci ( Nurcan) öğretmenin masasına bir sap çiçek koyar ve en arka sıradaki yerine oturur. Tekrar zil çalar. Öğretmen sınıfa girer. Öğrenciler ayağa kalkar.

Öğretmen - Günaydın çocuklar!
( Sınıf bir ağızdan) – Günaydın öğretmenim!

(Öğretmen masaya bırakılan çiçeği alır)- Bu çiçeği kim getirdi?

( Sınıf sessizdir. Daha sonra herkes birbirine bakarak sorar)- Yok ben getirmedim.

- Kim getirmiş?

Öğretmen- Mademki getiren kendini göstermek istemiyor, öyle olsun. Açın bakalım ödevlerinizi.

( Arkada oturan Nurcan parmağını ürkekçe kaldırır.)

Öğretmen- Nurcan , ödevini yapmadın mı yoksa? ( Nurcan cevap verecek olur)

Nurcan- Şey öğretmenim… Ben , çiçek…(öğretmen sözünü keser)

Öğretmen- Bahane dinlemek istemiyorum. Ödevini yapmak her öğrencinin başta gelen görevidir.

( Öğretmen ödevlere bakmaya başlar. Altuğ ile Figen’in defterlerini alır ve çocuklara gösterir.)

- Bakın çocuklar! Arkadaşlarınız ödevlerini ne kadar güzel yapmışlar. Yazıları çok güzel. Üstelik dört sayfa yazmışlar. Yedi binlere kadar yazın demiştim. Çoğunuz ödevini eksik yapmış. Ama onlar verdiğim ödevi tam olarak yapmışlar.

( Öğretmen bu sırada Nurcan’ın yanına gelir. Nurcan heyecanla ödevini açar ve öğretmenine bakar. Öğretmen Nurcan’ın ödevine bakmadan geri döner ve yerin oturur. )

- Çocuklar, bundan böyle ödevini eksik yapanlara ceza vereceğim. Arkadaşlarınız Altuğ’la Figen’i alkışlayın bakalım!

( Bütün sınıf arkadaşlarını alkışlar. Bu sırada bütün öğrenciler ve öğretmen hareketsiz kalır. Nurcan ayağa kalkar ve şiiri okur:

2

Nurcan:
Yedi binlere kadar birer birer yazın dedin.
Parmaklarım tutuldu yazmaktan vazgeçmedim.
Defterine baktın Altuğ ile Figen’in
Dokuz yaprak doldurdum, ödevimi görmedin.
Sana çiçek getirdim dikkatini çekmek için,
Her sabah karşıladım bir gülücük görmek için.
Selam durdum en önde bir “ Günaydın” bekledim,
Okan’a gülümsedin, bana selam vermedin.
Seni sevdim öğretmenim, yine de seni sevdim.
(Sınıf canlanır, öğrenciler gürültüyle birbirleriyle konuşurlar. Nurcan uslu uslu yerinde oturur.)

Öğretmen- Çocuklar, susun bakalım. Bugünkü konumuz besinler! Söyleyin bakalım besinler insan vücuduna nasıl faydalar sağlarlar?

( Sınıfta Nurcan’la birlikte üç öğrenci parmak kaldırır. Öğretmen Hasan’a söz verir)

Öğretmen- Hasan sen söyle bakalım.

Hasan- Öğretmenim besinler, vücudumuza çeşitli vitaminler verirler . Böylece bizi hastalıklardan korurlar.

Öğretmen- Aferin Hasan, bu doğru. Başka ?

Aylin- Öğretmenim, besinler bizim büyümemizi sağlar. Ayrıca zekamızı geliştirir.

Öğretmen- Doğru Aylin. ( Bu arada Nurcan’ın parmağı hep havadadır)

Öğretmen- Çocuklar, bizler bütün besinlerden yeterince almalıyız. Onu yemem, bunu yemem dememeliyiz.

( Öğretmen bu arada sırasında uyuklayan Ahmet’e sorar) Söyle bakalım Ahmet, sen kahvaltıda ne yersin?

Ahmet- (Esneyerek) Peynir ekmek öğretmenim.

Öğretmen- Pekiii öğle tatilinde ne yersin?

Ahmet- Peynir ekmek öğretmenim…Annem beslenmeme de peynir ekmek koyuyor. Çünkü peynire para vermiyoruz. Köyden geliyor da…

Öğretmen- Çocuklar sizce aynı yiyecekleri yememiz doğru mu?

( Bütün sınıf bağırır)- Hayır öğretmenim…

Öğretmen- Pekiii, neden? Söyle Ayşe neden?

Ayşe- Şey öğretmenim, sonra peynirimiz biter.

( Bütün sınıf ve öğretmen güler)

Öğretmen- Olur mu kızım, dengeli beslenemeyiz de ondan.
( Ayşe bilmiş bilmiş başını sallar)

Öğretmen- Çocuklar, vitaminler deyince ilk aklımıza gelen besinler sebzeler ve meyvelerdir. Söyleyin bakalım kimler bol sebze yiyor?

( Bütün sınıf parmak kaldırır.)

Öğretmen- Çocuklar, bana kalırsa hepinizin burnu uzadı…( Çocuklar elleriyle burunlarını kontrol eder. Öğretmen gülerek) Hadi bakalım doğru söyleyin... Bu sınıfta en çok sebzeyi kimler yiyor?

( Nurcan ve Selim parmak kaldırır. Öğretmen Selim’in başını okşar)

Öğretmen- Selim, gerçekten de sebze yer misin? Mesela pırasa?

3

Selim- Öğretmenim benim bir annem var, hiç et sevmez ve yemez. Tabii bizim evde yemekleri annem yapar. Valla bütün ev halkı meliyoruz. İşimiz gücümüz yeşillik yemek… Arada patates kızartması, hamburger yesek fena mı olur öğretmenim? Bıraksak yakında yoldaki otları toplayıp pişirir annem.

Öğretmen- Tek yönlü beslenme yanlış derken bunu da kastettim. Sürekli sebze yemek de doğru değil. Vücudumuzun ete de baklagillere de ihtiyacı var.

( Bu arada Nurcan birden bağırır.)

Nurcan- Öğretmenim biz de hep sebze yeriz; çünkü et çok pahalı!

( Bütün sınıf arka sırada oturan Nurcan’a bakar ve kendi aralarında fısıldaşır. Nurcan utanarak önüne bakar ve yerine oturur.)

Öğretmen- Çocuklar özellikle kış aylarında et, süt, yumurta gibi gıdaları daha çok tüketmeliyiz. Eğer tüketmezsek üşürüz ve daha kolay hasta oluruz.

( Öğretmen ve öğrenciler hareketsiz kalır. Nurcan ayağa kalkar ve şiirini okur)
Seni sevdim öğretmenim, yine de seni sevdim.
Oyuncağım olsaydı, inansana verirdim.
Sabah ayazda geldim, buzda karda hep geldim,
Çok üşüdüm öğretmenim,”Üşümüşsün” demedin…
( Nurcan yerine oturur, sınıf yine canlanır)

Öğretmen- Çocuklar, cumhuriyeti ilk kuran kişiler hakkında neler söyleyebiliriz? Biliyorsunuz bu günkü konumuz “Cumhuriyetin Kuruluşu”

Ali- Hepsi ölmüştür öğretmenim! ( Bu söze bütün sınıf güler)

Öğretmen- Aliii! Gene şaklabanlık yapmaya başladın. ( Bu arada Tolga parmak kaldırır.)Söyle Tolga…

Tolga- Onlar bu vatan için ölümü korkmadan göze almış, gece gündüz demeden savaşmış ve bu güzel vatana cumhuriyeti armağan etmiş; başta Atatürk olmak üzere, şerefli Türk büyükleridir öğretmenim! ( Bütün sınıf Tolga’nın bu coşkulu konuşmasını alkışlar.)

Öğretmen – Aferin Tolga, çok güzel açıkladın. Sen de anladın mı Ali?

Ali_ Anladım öğretmenim.

Öğretmen- Peki Ali sana bir soru daha…Vatan nedir?

( Ali şaşkın şaşkın öğretmene bakar. Bütün sınıf kıkırdar)

Ali- Bilmem, yani biliyorum da nasıl anlatacağımı bilmiyorum öğretmenim…
Öğretmen- Sen söyle Elif, vatan nedir?

4

Elif- Vatan anamızdır öğretmenim! Ana kadar kutsal, üzerinde yaşadığımız; uğrunda öleceğimiz topraklardır.

Öğretmen- Aferin Elif, şimdi söyle bakalım Ali, vatan neymiş?

( Ali isteksizce ayağa kalkar)

Ali-Vatan Elif’in anasıymış öğretmenim.
( Bütün sınıf kahkahalar atarak güler. Öğretmen de gülmektedir.)

Öğretmen- Çocuklar, şimdi zil çalacak. Biriniz tahtayı silsin.

( Öğrenciler kalemlerini, defterlerini toplamaya başlarlar. Nurca yerinden fırlar ve tahtayı istekle siler)

( Bütün sınıf yine hareketsiz kalır. Nurcan şiirini okur. Bu kez şiirini öğretmeninin etrafında dolaşarak, ona dokunarak okur.)
Kapılarda bekledim, tahtayı hep ben sildim.
Bazen ayakta kaldım, kimi zaman eğildim.
Gözümden yaşlar aktı, kendi kendime sildim.
Sana yakın olmayı bir ben beceremedim…
Şiir verdin Nalân’a, Zühal’in resmini övdün.
Şule’ ye güven verdin, beni hiç mi sevmedin?
Gücensem de öğretmenim, hiç kızmadan, darılmadan,
Arka sıradaki Nurcan BEN, seni seven NURCAN’IN…
( Gözünden akan yaşları silerken sınıf canlanır. Tam bu sırada öğretmen Nurcan’ın yanına yaklaşır, başını okşar ve ona masasındaki çiçeği uzatır. )

Öğretmen- Çocuklar, ben her gün bu çiçekleri bana Nurcan’ın getirdiğini biliyorum. Ve onu çok seviyorum. En az sizi sevdiğim kadar ya da kendi çocuklarımı… Derslerde başarılı, çalışkan, dürüst bu arkadaşınızı yarın yapacağımız sınıf başkanlığı seçimi için benim adayım olarak belirliyorum. Ne dersiniz?

( Bütün sınıf ayağa kalkar ve hep bir ağızdan haykırır._

Sınıf- Yaşasın yeni başkanımız!( Bu arada Nurcan eliyle yüzünü örter ve sevinçle öğretmenine sarılır. Öğretmen onu kucaklar ve öper. Bütün oyuncular oldukları yerde kalırlar ve alkışlardan sonra seyircinin önüne gelip selam verirler.)

0 yorum:

Yorum Gönder