11 Ekim 2008 Cumartesi

yardımlaşma ile ilgili atasözleri

Ata Sözleri


Adam olana bir söz yeter:

Dürüst, anlayışlı ve iyi ahlâklı kimselere bir şeyi bir defa söylemek yeterlidir. İstenileni yapmak için tekrar tekrar ikaz etmek zorunda kalınan insanlarda akıl, ahlâk veya kişilik yönünden eksiklik var demektir. Bir konuda anlayışsızlık göstermek art niyet belirtisidir.

Bir kimseye bir iş yaptırmak bir öğüt vermek veya doğru yolu göstermek hususunda yakınırken söylenir.

Az söyle, çok dinle:

Konuşmak insanoğluna bağışlanan nimetlerin en büyüklerindendir. Buna rağmen yerinde ve uygun konuşma, herkesin başaramadığı bir meziyettir.

Sözün en güzeli, az ve öz olanıdır. İnsanın karşılaştığı kötü durumların pek çoğu dili yüzündendir. Çok konuşan çok hata yapar. Sırf konuşmuş olmak için veya gereksiz yere konuşanların başı dertten kurtulamaz. Oysa az konuşup çok dinlemenin pek çok yararları vardır. Gerekmedikçe konuşmamak bir saadet, çok dinlemek de bir erdemdir. Herkesin bu kurala uyması gerekir.

Çok konuşanlara tembih, yetişme çağındaki insanlara tavsiye için söylenir.

Büyük lokma ye (de) büyük söyleme:

Başkalarını eleştirirken onları kınamamak gerekir. Eleştiriler genellikle yapıcı olmalı, hele hele kendimizi eleştirilen kişiden asla üstün görmemelidir. Büyük konuşmak insanın değerini azaltır. Kaldı ki başkalarını kınayan kişi çok zaman aynı duruma kendisi de düşmüştür. Ayıplamak, ayıplanan durumu davet etmek gibidir.

Kendilerini üstün görme çabasıyla başkaları aleyhinde atıp tutanlara bir tembih sözü olarak söylenir.

Derdini söyleyemeyen, derman bulamaz:

Çaresizlik içinde bocaladığımız birçok durumlar vardır ki başkalarına açılamadığımız için bir çıkış yolu bulamayız. İnsanın tek başına halledemeyeceği müşküller olabilir. Bu durumda bize yardımı dokunabilecek birisine müracaat etmek kaçınılmazdır. Aksi takdirde içe gömülen dertler, kişileri ruh bunalımlarına sürükleyebilir.

Zor anlarda bir yol gösteri aramanın gerektiğini vurgulamak için söylenir.



Dil epsem (olsa), baş esen (olur):

(Epsem: Suskun)

insanların başına gelen felâketlerin pek çoğu, dillerini tutamadıklarındandır. Her şeyi her yerde söyleyen densiz ve gevezeler elbette birtakım şimşekleri üzerlerine çekerler. Diline hakim olamayan kişi de elbette kötü uygunsuz sözlerinin cezasını görür.

(Ayrıca . Bülbülün çektiği dili belâsıdır.)

konuşurken düşünmek ve temkinli davranmak ile ya hayrı konuşmak veya susmak gerektiğini anlatır.

Dilin kemiği yoktur:

Kişiler değişik zamanlarda apayrı fikirleri savunabilir; bugün kara dediklerine yarın ak diyebilirler. Konuşmak kolaydır, atıp tutmak da. Ama iş icraata gelince söyleneni yapmak güçleşir. Hele hele kötü sözler söyleyip tehditler savurmak asla hoş görülmez.

Uygunsuz ve kabul edilemeyecek sözler söyleyen kişiler hakkında kullanılır.

Doğru söyleyeni dokuz köyden kovarlar:

Toplumlar genel eğilimlerine göre sosyal hayatlarını düzenlerler ve toplumun genel gidişatı bireyleri de etkiler. Herkesin yalancı, düzenbaz, ahlâksız olduğu bir toplumda birilerinin dürüst, doğru ve iyi olması hazmedilemez. Daima hakkı, haklıyı gözeten doğruyu söyleyen böyle kişiler, başkalarının çıkarlarına engel oldukları için dışlanırlar ve zulüm görürler. Ne olursa olsun doğrudan ayrılmamak gerekir. Başkaları bana zarar verir korkusuyla gerçekleri söylememek, toplumları yıkan en kötü hastalıktır.

Hak�tan yana olup doğruyu söylediği için zarar gören insanları teselli amacıyla söylenir.

Doğru söz acıdır:

Kötü davranışları alışkanlık edinen ahlâksız insanlar bile ahlâklı ve dürüst olmayı ister, böyle görünmeye can atarlar. Çünkü çıkarları bunu gerektirir. Bir gün birinin çıkıp onlar hakkındaki gerçekleri bütün çıplaklığıyla söylemesi onlara çok acı gelir. Ancak yine de doğru sözü söylemekten kaçınmamalıdır.

Menfaate dokunan gerçeklerin söz konusu edildiği zamanlarda söylenir.





Doğru söze ne denir!..

Gerçekler yorum kabul etmez. Onlar hakkında art niyetli söylenecek her söz sahibine zarar verir. Bu bakımdan doğru, mantıklı ve güzel çözümler getiren sözler tartışılamaz. Atasözleri buna misaldir; aksini söylemek pek mümkün değildir.

Doğru bir sözü kabullenmek gerektiğini tavsiye için söylenir.

Doğru söz yemin istemez:

Yemin, bir sözün doğruluğunu ispatlamak üzere çok gerekli hâllerde başvurulan bir ahittir. İnsanlar yalan söylemedikleri zaman yemine ihtiyaç kalmaz. Bu bakımdan Türk-İslâm töresinde yemin hoş karşılanmamaktadır. Doğru söz, başka olaylarca da desteklenir. Oysa bir sözün yalan olması, ilgili olaylarla da ortaya çıkabilir. Bu bakımdan asla yemine ihtiyaç duymayacak kadar dürüst olmak gerekir. Zira sözlerini yemin ile kuvvetlendirmek isteyen kişilere şüpheyle bakılır. Kendisine saygısı olan insanlar ise zaten yemine ihtiyaç duymazlar.

Bir sözün doğru olduğunu ispatlayan belirtilerin ortaya çıkması üzerine söylenir.

Dost acı söyler:

Kişiler arasındaki ilişkilerde bazı kusurları yüze vurmak tarafları incitebilir. Bu sebeple aralarında sıkı dostluklar bulunmayan insanlar hem karşısındakini kırmak ve utandırmamak, hem de kendisini eleştirdiğini gösterip de düşmanlığını kazanmamak için onun kusurların görmezden gelirler. Oysa gerçek dostlar, karşılarındakinin iyiliğini istediklerinden her türlü eleştiriyi yaparlar. Ta ki dostu kusurlarını düzeltsin ve başkalarına karşı eksikli olmasın. Ama gerçekleri söylemek kişilere ağır geldiği için bir dostun eleştirel sözleri acı kabul edilir. Unutmamalıdır ki yapıcı acı söz, boş iyi sözden üstündür.

Kişiler, iyiliklerini düşündükleri dostlarını tenkit ederken, bu atasözüyle fikirlerini kuvvetlendirirler.

Gafile kelâm, nafile kelâm:

Çevresinde olup bitenlerle ilgilenmeyen veya ilgilenmek istemeyen kişileri o konuda uyarmak boşunadır. Zira onlar ileriyi görmemekte direnir ve olaylar karşısında gaflet gösterirler. Bu bakımdan kendilerini uyarmak için söylenen sözler hep boşa gider, işe yaramaz.

Laf anlamamakta ısrar edenler hakkında söylenir.



Hayvan koklaşa koklaşa; insan söyleşe söyleşe:

Hayvanların tanışma ve yakınlıkları içgüdüsel olarak koklaşa koklaşa sağlanır. İnsan ise akıllı bir varlık olup bunu söz ile ifade eder. Dolayısıyla insanların yakınlıkları konuşarak sağlanır. Birbirini anlamayan kişilerin beraberlikleri mümkün değildir. Zira insanları bir arada tutan en önemli unsur fikir birliğidir.

Sosyal ilişkilerde diyaloğun önemini vurgulamak için söylenir.

İki dinle bir söyle:

Çok konuşmak kişilerin başına pek çok zararlar açabilir. Yanlış, yalan, uygunsuz sözler ancak çok konuşan veya konuşmayı çok seven kişilerde bulunur. Oysa az, öz ve kısaca konuşarak meramı anlatmak ideal bir yöntemdir. Az konuşmak, düşünerek ve yerinde konuşmak demektir. Aceleci davranıp hazırcevaplık taslamak iyi değildir. Karşımızdakini dinlemek ona bir şeyler anlatıp durmaktan elbette iyidir.

Çok konuşup başkalarını rahatsız edenler veya terbiye çağındaki kişilere tavsiye için söylenir.

İmam bildiğini okur:

Cami ne kadar büyük olsa; imam (yine) bildiğini okur.

İyi nasihat verilir; iyi ad verilmez:

Herkes başkalarına güzel öğütler verebilir. Ama hiç kimse bir diğerine güzel bir nâm kazandıramaz. İyi isim, kişinin kendi gayretiyle kazanılır. Kişileri doğru yola çağırmak mümkündür; ama hareketlerini tayin etmek, sözlerini ve davranışlarını, huylarını belirlemek mümkün değildir.

İyi bir kişi olmak hususunda, herkesin kendisinin gayret göstermesi gerektiğini vurgulamak üzere söylenir.

Kadı anlatışa göre fetva (hüküm) verir:

Birden fazla kişiyi ilgilendiren olaylarda herkes kendisini haklı bulur ve olayı lehine yorumlayıp anlatır. Bu durumda tarafları dinleyen kişi, eğer olaya şahit olmamışsa, anlatılanlara bakarak hüküm verir. Bu da çoğunlukla her iki tarafın aynı anda haklı olması demektir. Her ne olursa olsun gerçekleri saptırarak anlatmamak lazımdır.

Gerçekte haksız olan kişilerin haklı çıkması durumunda olayları çarpıttıklarını vurgulamak üzere söylenir.

Kara haber tez duyulur:

Kötü bir olayın haberi, olayla ilgili kişilere en kısa zamanda ulaştırılır ki bir an önce gereken önlemler veya yapılması gereken işler yapılsın. Buradan hareketle ölüm, kaza, hastalık, belâ gibi kötü olayların haberleri de hemen yayılır. Aslında kimse böyle bir haberi duymak istemez. Duyunca da bunun erken olduğunu düşünür.

Kötü bir haberin duyulması üzerine söylenir.

Kem söz (kalp akçe) sahibinindir:

(Kem: kötü)

İnsanlar zaman zaman kötü sözler söyleseler de sonradan bu sözleri kabul etmek istemezler. Hiç kimse kötü bir şeye sahip olmak istemez. Dolayısıyla kötü sözler çoğunlukla inkâr edilir. Buna rağmen halk o kötü sözün sahibini elbette bilir. Bu tıpkı sahte ve geçmeyen paralar gibidir. Kimse bu paraları kabul etmeyince sahibinde kalır.

Kötü söz ve davranışlardan kaçınmak gerektiğini vurgulamak üzere söylenir.

Kuru laf (boş lakırdı) karın doyurmaz.

Boş sözün insana hiçbir faydası olmaz. Böyle lakırdılardan ne iyi bir sonuç alınabilir; ne de o sonuç işe yarar. Söz öncelikle doğru ve tutarlı söylenmeli, sonra da hareket ve çalışma ile desteklenmelidir. Aksi takdirde hiç kimse yalnızca konuşmak, atıp tutmakla bir iş başaramaz.

Boş sözlerle gevezelik edenler için söylenir.

Laf lafı açar (laf da kutuyu açar):

Sözün en etkili ve değerlisi, az ama öz olanıdır. Eğer konuşma uzayacak olursa, sözden söze geçilir ve hiç ortada olmayan konular hakkında konuşulmaya başlanır. Belki asıl konuşulması gereken konu dağıtılmış, unutulmuş bile olur. Keza söz uzadıkça sırlar da yavaş yavaş açılır ve gizli kalması gereken hususlar ortaya dökülür. Bu bakından merama yetecek kadar konuşmak en doğru yoldur.

Kısaca, görüşülmesi gereken bir konunun boş lakırdılar ile uzaması üzerine söylenir.

Lafla peynir gemisi yürümez:

Maksada ulaşmak, ancak çalışmakla olur. Bir kişinin �Şöyle yaparım, böyle ederim�� diye söylenmesi hiçbir işi hâlletmez. Ancak söylediğini yapanlar sonuca ulaşır. Aksi takdirde boş laflar, atıp tutmalar ve kuru övünmeler ile iş yürümez.

Yapamayacağı şeyleri çok kolaymış gibi anlatarak olduğundan büyük görünmek isteyen kişiler hakkında söylenir.

Lafla pilav pişerse, deniz (dağ) kadar yağı benden:

Söz söylemek, iş görmeye ve başarı elde etmeye yetmez. Çalışarak hedefe ulaşılabilir. Yoksa söz söylemeye gelince herkes yüksekten atabilir. İnsanların olduklarından daha üstünmüş gibi görünmeleri hiçbir işi hâlletmez. Eğer bu tutum geçerli bir yol olsaydı, kişiler birbirlerinden daha fazla palavra söyleyerek başarılı olurlardı. Marifet çalışmak, didinmek ve gayret saf etmektedir.

Kuru sözler ile kendini övenlere karşı bir ikaz sözü olarak söylenir.

Laf torbaya girmez:

Ağızdan çıkan bir sözün hiç söylenmemiş gibi gizlenmesi imkânsızdır. Onu duyan kişiler üzerinde, iyi veya kötü mutlaka bir etki yapar ve yayılır. Bu durumda pişman olunan sözler, söyleyen kişilere zarar verir. O hâlde her sözü düşünerek söylemek, önünün ardını hesap etmek gerekir. İstenmeyen durumlarla karşılaşmamak için sözlerimize çok dikkat etmeliyiz.

Söz söylerken iyi düşünmenin ve temkinli davranmanın gerekliliğini anlatmak üzere söylenir.

Leyleğin ömür laklakla geçer:

Aylak kişiler zamanlarının çoğunu konuşmakla geçirirler. Oysa bu gevezeliklerinden hiçbir yarar elde edilemez. Bilakis zaman boşa tüketilmiş, yapılması gereken işler yapılamamış olur. Hiçbir iş yapmadan ileride yapacağı işleri anlatan; ama hiçbirini yapmaya yanaşmayan ince insanlar vardır ki başkalarını meşgul etmekten öte bir meziyetleri yoktur. Bu türden kişilerin çenesine takılarak zamanımızı boşa harcamamalıyız.

Boş konuşmayı ve atıp tutmayı kendine huy edinen kişiler hakkında söylenir.

Marifet iltifata tâbidir:

Kişilerin başarıları takdir edildiği ve karşılığı verildiği müddetçe daha iyi sonuçlar elde edilir ve başarıların devamı sağlanır. Çok kaliteli bir mal üreten kişi, eğer o mala alıcı bulamıyorsa başarısının bir anlamı yoktur. Kişilerin yararına kullanılmayan başarılar devamlı olamaz.

Beceri ve başarıları ödüllendirmek gerektiğini vurgulamak üzere söylenir.

Muhabbet iki baştan (olur):

İyilik iki baştan olur.

Olmaz olmaz deme, olmaz olmaz:

İnsanlar enyin olup neyin olamayacağını tahmin edebilirler; ama bilemezler. Bir şeye daha önceden �Olmaz, imkânsız, gerçekleşemez!� gibi müdahalelerde bulunmak sakıncalıdır. Çünkü dünyada olmayacak şey yoktur. En olmayacakmış gibi görünen pek çok olay gerçekleşmiş, hiç akılda bulunmayan hadiseler vuku bulmuştur.

Umulmadık bir olay, veya bir olayın olmak ihtimaline itiraz edenlere tavsiye ve ikaz için söylenir.

Söyleme dostuna, o da söyler dostuna:

Güvenme dostuna, saman doldurur postuna.

Söyleyenden dinleyen ârif gerek:

Dinleyen kişiler eğer dikkatle dinliyorlarsa, konuşanın ne demek istediğini veya sözü nereye getireceğini kolayca anlayabilirler. Öyle hâller vardır ki bir söz üstü kapalı söylenir. Bu durumda dinleyenin dikkati başka şeyde ise imajı anlaması zor olur. Onun için bizimle konuşan kişiyi mutlaka can kulağı ile dinlemeliyiz. Nitekim bu davranış tarzı bir nezaket kuralıdır. Keza çok konuşmak yerine çok dinlemek de insanın değerini ve bilgeliğini artırır.

Karşımızdaki kişiyi can kulağıyla dinlemeyi tavsiye veya anlamamakta ısrar edenleri ikaz için söylenir.

Söyleyene değil, söyletene bak:

Kişiler her zaman konuşmalarını kontrol altında tutamayabilirler. Aceleci veya fevri davranışlarda ne söylediğimizi bilemeyebiliriz. Bazen de gerçekten insan hiç düşünmediği bir şeyi söyleyiverir. Hele bu sözler doğru olması istenen sözler ise, o kişiye bu sözleri Allah�ın söylettiğine inanılır. İçten ve samimi söylenmiş sözlerin çoğu bu türdendir.

Söylenmek istenilen hoş bir sözün başkası ağzından duyulması üzerine söylenir.

Söz ağızdan çıkar (namustur):

Dürüst ve yiğit kişiler ahitlerine sâdık kalır ve hiçbir sözlerini inkâr etmezler. Daha önce verdikleri sözde durur ve söylediklerini yaparlar. Yapamayacağı şeyi söyleyen kişi ise insanları aldatan bir hain demektir. Verilen söze namusumuz gibi sadık kalmalı ve gereğini yapmalıyız. Çünkü söz ve vaad, namus kadar kutsaldır.

Kişilerin, verdikleri sözde durmaları için ikaz mahiyetinde söylenir.

Söz gümüşse sükût altındır:

Konuşmak, güzel ve yararlı olduğu zaman en büyük erdemdir. Ancak bundan da büyüğü susmak ve dinlemektir. Konuşmak kişinin başına olmadık işler açabilir; ama susmak insanın değerini artırır. Unutmamalıdır ki kişilerin başına gelen kötü hâllerin pek çoğu dillerini tutamamalarındandır.

Susmak ve dinlemenin konuşmaktan üstün olduğunu vurgulamak üzere söylenir.

Söz var, iş bitirir; söz var, baş yitirir:

İnsanlar konuşarak ilişkilerini sürdürürler. Öyle sözler edilir ki muhatabı etkiler ve ondan umulan davranışı ortaya çıkarır. Ancak yine öyle sözler vardır ki muhatabı kızdırıp kötü olayların ve felâketlerin ortaya çıkmasına yol açar. Konuşurken yumuşak, olumlu, ılımlı, tatlı ve ikna edici konuşmalı; hakaret dolu, ölçüsüz, sert ve kötü sözler söylememelidir.

Ölçülü ve yapıcı konuşmanın gerekliliğini vurgulamak için söylenir.

Sükût ikrardan gelir (sayılır):

(İkrar: Bir şeyi kabul ettiğini söylemek)

kişilere yönelik teklif ve suçlamalarda suskun kalmak, söylenilenleri kabul etmek demektir. Suçlandığımız şeye itiraz etmiyorsak o suçu üstlenmiş sayılırız. Keza görüş bildirmemiz gereken bir hususta susuyorsak karşımızdakinin görüşünü benimsemiyoruz demektir.

Konuşulanlar karşısında sessiz kalmayı yeğleyen muhatap hakkında söylenir.

Tatlı dil, yılanı deliğinden çıkarır:

Tatlı dil ile söylenen her söz mutlaka etkisini gösterir ve kişileri istenilen hedefe ulaştırır. Tatlı söz, güzel huy ve güler yüz, herkesi meftun eder. Acı sözler ile kırıcı davranışlar ve kötü huy ise insanları olumsuz yönde etkiler, olacak işleri olmaz kılar. Acı sözler ile hiçbir hedefe ulaşmak mümkün değildir. Yer, zaman ve kişilere uygun tatlı dil ile insanlara her şey yaptırılabilir. Bunun için herkes tatlı dili huy edinmelidir.

Tatlı dilli ve güler yüzlü olmanın önemini vurgulamak üzere söylenir.

1 yorum: